Düşünce ve Kuram Dergisi

Kürtlerin Yerel Yönetim Deneyi

Yurdusev Özsökmenler

HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, Özgür Parti, DTP, BDP adıyla bu güne kadar 8 parti kurarak 2007 yılından beri parlamentoda kendi milletvekilleri ile temsil edilen Kürtler yerel yönetimlerde de önemli bir tecrübe biriktirdiler. 1980’lerden önce başlayan yerel yönetim deneyleri de diğer mücadele tarihleri gibi faili meçhullerden, işkencelerden ve cezaevlerinden çok uzak değil.

Kürt hareketinin yerel yönetim deneyimi 12 Eylül 1980 öncesine dayanıyor. 1979 yılında yapılan seçimlerde Urfa’nın Hilvan ilçesinde Nadir Temel, Batman’da Edip Solmaz, seçimlere bağımsız olarak katılıp kazandılar. Aynı seçimlerde Hilvan’da Dürre Kaya, Saadet Yavuz ve Emine Hacıyusufoğlu adındaki kadınlar da belediye meclis üyesi seçildiler.

Batman’da büyük bir farkla seçilen Edip Solmaz, seçildikten 27 gün sonra faili meçhul bir cinayetle öldürüldü. Nadir Temel ise kısa bir süre sonra görevden alındı.

80’lerden sora Kürt siyaseti 1990’lara kadar legal alanda faaliyet gösteremedi. Baskı ve işkencelerle geçirilen yıllardan sonra SHP ile ittifakıyla Kürt milletvekilleri meclise girdi. Daha sonra HEP, onun kapatılmasıyla DEP kuruldu 1993’te 18 HEP’li milletvekilinin DEP’e katılmasının ardından 16 Eylül 1993’te çeşitli illerden Batman, Digor, Kozluk, Veysel Karani’nin arasında olduğu 14 Belediye Başkanı DEP’e katıldı. SHP’den 8, bağımsızlardan 2, ANAP, DYP, CHP ve DSP’den birer il belediye başkanı diğerleri ilçe belediye başkanlarıydı. Ancak devlet, belediye başkanlarının DEP’e geçmesine tahammül edemedi. DEP üyesi Belediye Başkanların çoğu görevden alındı, gözaltına alınıp işkencelere tabi tutuldu.

DEP üzerinde baskılar bununla da kalmadı. Yöneticileri tutuklandı, faili meçhul cinayetlerle öldürüldü, parti binaları bombalandı. DEP Genel Sekreteri Murat Bozlak evinde kurşunlandı, Milletvekili Mehmet Sincar Batman’da öldürüldü.

27 Mart 1994’te yapılan yerel seçimler öncesi baskılar daha da yoğunlaştı. DEP Genel Merkezi’ne atılan bomba sonucu 1 kişi yaşamını yitirdi çok sayıda yaralanan oldu. DEP’ten belediye başkan adayı olanlar da baskı ve sindirme politikasının hedefi oldular. Diyarbakır Belediyesi başkan adayı kaçırılarak 10 gün işkence gördü ve evine bomba atıldı. DEP bunun üzerine yerel seçimleri boykot kararı aldı. 2 Mart’ta ise milletvekilleri Meclis kapısında yaka paça gözaltına alınarak cezaevine atıldı.

7 Mayıs 1993’de kurulan DEP (Demokrasi Partisi) 16 Haziran 1994’te Anayasa Mahkemesi, tarafından kapatıldı. 11 Mayıs 1994’de Halkın Demokrasi Partisi kuruldu

1995 genel seçimlerinde HADEP, BSP, SİP, DDP ve çok sayıda siyasetçi, sendikacı, aydın bir araya gelerek EMEK, BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK BLOKU adıyla katıldılar. Seçimlerde birçok yerleşim biriminde birinci parti olan, kimi yerlerde oyların yarıdan fazlasını alan HADEP barajı aşamadığı için parlamentoya giremedi.

Nisan 1999 yılındaki yerel ve genel seçimler uluslararası komplonun sürmekte olduğu bir dönemde gerçekleşti. 1998 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi sonucu oluşan karmaşa döneminde HADEP’in seçimlerde başarı göstermesi beklenmiyordu. Ancak uygulanan bütün baskılara ve antidemokratik uygulamalara karşın HADEP genel seçimlerde toplam 34 milletvekili çıkardı; ancak yüzde ülke 10 barajı nedeniyle Meclis’e giremedi.

Aynı tarihte yapılan yerel seçimlerde ise HADEP bir büyükşehir (Diyarbakır), 6 il belediyesi (Ağrı, Batman, Bingöl, Hakkari, Siirt, Van) olmak üzere toplam 37 belediye kazandı. Diyarbakır/Lice ve Ağrı/Diyadin belediyelerini de kazanmasına rağmen, sonradan bu belediyeler başka partilere verildi. Dersim ve Mersin’de ise seçimleri HADEP adaylarının kazanmasına antidemokratik uygulamalarla engel olundu.

Kürt göçünün en yoğun olduğu Mersin’de TRT ‘Mersin anakenti HADEP kazandı’ haberini geçti. Açılmamış az sayıda sandığın kaldığı seçimde HADEP birinci parti, CHP ikinci, DSP üçüncü, MHP de dördüncü parti görünüyordu. Dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay, “HADEP sadece anakent belediyesini değil, Akdeniz beldesini de kazanmıştır ve bu kadarı artık fazladır” diyerek seçimlere müdahale edilmesi gerektiğini söyledi. Seçimi HADEP’in kazanacağı belli olunca sayım durduruldu ve bomba ihbarı yapıldığı iddia edilerek seçim kurullarının bulunduğu adliye binası boşaltıldı. İçeride sadece üç hakim ve iki katip kaldı. (Mersin’in hükümetteki tek temsilcisi İstemihan Talay’ın o gece Adliyeye geldiği ve sayım sonuçlarında etkili olduğu bazı gazetelerde yazıldı.) Sayımın yapılması birgün durduruldu. Yeniden yapılan sayımın sonucunda DSP’nin birinci parti olduğu ve seçimleri kazandığı ilan edildi. Açıklanan resmi sonuçlar şöyleydi: DSP yüzde 19, CHP 18, MHP 18, HADEP 17.

HADEP yetkilileri seçim sonuçlarına itiraz etseler de sonuç değişmedi. Ancak aradan neredeyse 10 yıl sonra 2008’de Ergenekon davasındaki bir belge seçim sonuçlarına nasıl müdahale edildiğini ortaya çıkardı. Sedat Peker, Semih Tufan Gülaltay, Sedat Şahin ve Sami Hoştan’ın telefon görüşmelerini içeren Ergenekon iddianamesinin 442. ek klasöründe Sedat Peker’e ait bir konuşma tutanağı yer aldı. Peker’in 11 Ağustos 2003’te yaptığı görüşme, Mersin belediye seçimleriyle ilgiliydi. Peker, Sefer isimli kişiye, Mersin’de belediyeyi HADEP’in kazandığını, ancak bunu engellediklerini söylüyordu.

 

İlk Günler İlk Tepkiler

HADEP’in bütün baskılara karşın yerel seçimlerde 37 belediye başkanlığını kazanmasını devletin çeşitli kesimleri tepkiyle karşıladı. 18 Nisan’da yapılan seçimlerden birkaç gün sonra gerçekleşen 23 Nisan törenleri sırasında belediye başkanları pek çok yerde tepkilerle karşılaştı. Tören yerine gelen bazı belediye başkanları geri çevrilirken bazılarının elleri askeri görevliler tarafından sıkılmadı.

Baskılar ve benzer uygulamalar 1999 yılı boyunca sürdü. 19 Şubat 2000’de ise HADEP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Feridun Çelik, Siirt Belediye Başkanı M. Selim Özalp, Bingöl Belediye Başkanı Feyzullah Karaaslan, sokakta, jandarma tarafından gözaltına alındı. Belediye binaları jandarma ve polis tarafından arandı. Her üç ilde de gözaltıları protesto etmek amacıyla sokaklara çıkan yüzlerce insan, polis saldırısına uğradı, onlarca kişi yaralandı. Çok sayıda insan gözaltına alındı.

Gözaltına alınan 3 belediye başkanı 23 Şubat’ta tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’ne konuldu. Belediye başkanları üst mahkemeye yapılan itiraz sonucu tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Ancak PKK ile bağlantıları bulunduğu iddiasıyla haklarında Diyarbakır DGM’ce dava açıldı ve yargılandılar.

Bu olaydan kısa bir süre sonra Ağrı Belediye Başkanı Hüseyin Yılmaz, İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı. Van Belediye Başkanı Şahabettin Özarslaner ise 1998 yılında Erzurum’da yaptığı konuşma nedeniyle aldığı ceza sonucu Danıştay 8’inci Dairesi’nin kararıyla görevden alındı.

Baskı ve antidemokratik uygulamalar sürerken HADEP bir yandan da halka dayanan farklı bir yerel yönetimler anlayışını hayata geçirmek için çalışmalara başladı. Yılların ihmali sonucu kentlerde altyapı sorunları başta olmak üzere pek çok hizmet verilemiyordu, belediyeler borç batağındaydı, personel maaşları bile ödenemiyordu. HADEP’li belediyeler bu hizmetlerin verilmesi için yoğun bir çaba içerisine girerken bir yandan da model olabilecek hizmetleri gerçekleştirmeye başladılar. Kadın merkezleri, sağlık merkezleri, çamaşır evleri, tandır evleri peşpeşe pek çok belediye tarafından hayata geçirilmeye başlandı. Yeşil yoksunu kentlere halkın nefes alabileceği yeşil alanlar kazandırıldı, tarihin korunması için çaba gösterildi. Örneğin Diyarbakır Surlarının etrafı halkın ikna edilmesi sonucu katılımcı bir modelle temizlendi.

 

HEP ve HADEP Programında Yerel Yönetimler

Kürt hareketi, demokrasinin yerelden gelişerek merkezi değiştireceği gerçeğinden hareket ederek yerel yönetimlere başından beri önem verdi. 1979 yerel seçimlerine bölgede yurtsever özellikleriyle tanınan kişilerle bağımsız olarak katılması ve Batman ile Hilvan’da belediye seçimlerini kazanması bunun önemli bir göstergesidir. Seçilen belediye başkanları uzun süre görevde kalamadılar, ya faili meçhul cinayete kurban gittiler ya da görevden alındılar. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi, demokrasiyi yerelden başlayarak inşa etme düşüncesinin takipçisi olmaktan vazgeçmedi.

Bu durum 1990’da kurulan HEP’in programında yerini buldu. HEP programında merkezi hükümetin küçülmesi, bölgesel yönetimlerin kurulması Kürt sorununun çözülmesi için bir model olarak ele alınıyor ve bunun aynı zamanda belediye hizmetlerinin katılımcı bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacağı belirtiliyordu.

Merkezi hükümetin baskısının kaldırılarak yerel yönetimlerin gerçek demokratik bir yapılanmaya dönüşmesinden söz edilen HEP programında şöyle denmekteydi: “Demokrasinin güçlenmesi ve işlerlik kazanması, en küçük toplumsal olan köy ve mahallenin, halk katılımlarını sağlayabilecek gerçek demokratik bir yönetime sahip olmasıyla mümkündür.

Bunu gerçekleştirebilmek için Köy, Belediye, İl yönetimi ile ilgili, uygulamadaki antidemokratik yasalar kaldırılacak, bunların yerine, halkın etkin katılım ve denetimini sağlayacak, yerel yönetimlere gerçek, demokratik tüzel kişilik sağlayacak yasalar getirilecektir. Vali ve Kaymakamlar, belediye başkanları gibi, belli bir eğitim düzeyi olanlar arasından seçimle görev başına getirilecektir…

Yerel yönetimler, getirilecek yeni yasalarla, toplumun ilerlemesine, ekonomik kalkınmaya ve yerel planlamaya yön verecek çalışmalar yaparak, genel kalkınma planına katılımda bulunacaklardır…

Yerel yönetimlerin yeteneklerini artırmak için, bazı vergi ve harçların gelirleri ile birlikte genel bütçeden belli bir pay ayrılacaktır.”

Özerk yerel yönetimler de açılmamakla birlikte programda yer almaktaydı. Kentlerin büyümesi ve sanayinin merkezi bölgelerde yoğunlaşması eleştirilmekte ve bunun önüne geçmek için “sanayininin desantralizasyonu ile özerk yerel yönetimlerin kurulmasına” yer verilmekteydi.

Halkın yerellerde söz ve karar sahibi olmasıyla yerel yönetimlerin sorunları merkezi otoriteden daha iyi ve sağlıklı çözeceklerine vurgu yapılan programda “İşte o zaman kent sorunları çözüldüğü gibi, hem çevre korunacak ve hem de demokrasi yerleşecektir” deniliyordu.

Bu perspektif HADEP programında da yer almıştır. Devlet ve toplumun demokratikleşmesi için Kürt sorununun adil, demokratik ve barışçıl çözümünün önündeki engellerin kaldırılması yönünde gerekenlerin yapılacağı vurgulanan HADEP parti programında yerel yönetimler konusunda şunlar belirtilmektedir:

“Yerel yönetimlerin yetkileri arttırılacak; yerel yönetimler üzerinden merkezi yönetimin vesayeti kaldırılacaktır. Yerel yönetim organlarının demokratik işleyişini engelleyebilecek her türlü müdahaleye son verecek gerekli yasal düzenleme ve güvenceler getirilecektir. Halkın etkin katılım ve denetimini sağlayacak bir yerel yönetim anlayışı egemen kılınacaktır.

Merkezi idare küçültülürken, yerel yönetimlerin, belediye, il ve ilçe meclisleri yerel parlamentolar statüsüne kavuşturulacaktır. Bu anlayışa uygun olarak Vali, Emniyet Müdürleri ve Kaymakamların seçimle iş başına getirilmeleri sağlanacak, eğitim, sağlık ve iç güvenlik yerel yönetimlerin yetki alanına alınacaktır.”

HADEP bu perspektifi hayata geçirebilmek ve bölge özelliklerine uygun yerel yönetim modelini ortaya çıkarmak için çeşitli konferans ve toplantılar düzenlemeye başladı. Ancak pek çok yöneticisi tutuklanan HADEP üzerindeki baskılar arttı ve parti kriminalize edilmeye çalışıldı. Bu nedenle yapılan çalışmalar somut sonuçlara ulaşamadı. 13 Mart 2003 tarihinde ise parti kapatıldı.

 

DEHAP Dönemi

Partilerin kapanma tehdidi altında olması nedeniyle 24 Ekim 1997’de kurulan Demokratik Halk Partisi (DEHAP), önüne Anayasa Mahkemesi tarafından konulan engelleri aşarak 3 Kasım 2002’de yapılan Genel Seçimlere katıldı. 6.7 oranında oy almasına karşın barajı aşamadığı için parlamentoya giremedi. Parti çalışmaları DEHAP çatısı altında sürdürüldüğü için HADEP’li belediye başkanları da DEHAP’a katıldı.

DEHAP programında yerel yönetimlere ilişkin bakış açışı kapsamlı bir biçimde yer alıyordu. Programın “Merkezi İdare Yeniden Yapılandırılmalı ve Yerel Yönetimler Güçlendirilmelidir” bölümünde Türkiye’de de katı merkeziyetçi/bürokratik yönetim anlayışının terk edilmesinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiliyor ve seçilmiş yerel yöneticilerin yetkisini arttıran bir yerel yönetim anlayışının gelişmesi gerektiği belirtilerek kısaca şu görüşlere yer veriliyordu:

“Türkiye’nin bölgelere ayrılması, bölge ve il meclisleri yoluyla yönetilmesi yerel yönetimlerin vesayetten kurtularak kendi kaynaklarına dayanan özerk kurumlar haline gelmesini sağlayacak, sorunların çözümünü kolaylaştıracaktır. Belediyelere ilişkin yasalar bu perspektifle değiştirilecektir. Siyasi ve idari olarak yerel demokrasiyi geliştirmek ve güçlendirmek için; Kent meclisi modeli benimsenecektir.

Önemli kent sorunlarının çözülmesinde referandum da dahil olmak üzere halkın görüşü alınacaktır, “geri çekme” mekanizmasının devreye sokulması sağlanacaktır. Devletin yapması gereken genel güvenlik, eğitim, sağlık, ulaşım v e dış politika işleri dışındaki yerel özellikli işler, yerel yönetimlere gelir, yetki ve sorumluluk tanınarak verilecektir. Bütçe gelirlerinden yerel yönetimlere ayrılan pay arttırılacaktır.”

Ekolojik toplum paradigması da DEHAP programında oldukça ayrıntılı bir biçimde yer alıyordu. Demokratik bir toplum ve katılımcı bir siyasal yaşamın tamamlayıcı unsurunun ekoloji bilinci olduğu vurgulanan programda “Ekoloji bilinci, sadece çevre kirliliği ve onunla mücadele kapsamıyla sınırlandırılamaz; aksine toplumsal, kültürel ve siyasal boyutları da bulunan kapsamlı bir kavrayışı gerektirir. Demokratik toplumlar aynı zamanda ekolojik toplumlar olacaktır” deniliyordu.

İnsanların yeniden özgürlükçü, paylaşımcı demokratik temelde ilişki kurabilmesinde, insanın doğayla ilişkisinin yeniden tanımlanmasının da büyük bir önem taşıdığına işaret edilen programda Türkiye’de ekolojik denge ile doğal ve tarihi zenginliklerin korunmasına gereken özenin gösterilmediği vurgulanılarak şu pratik politikaların uygulanacağı belirtiliyordu:

“Türkiye’de doğanın kar amaçlı girişimlerle kontrolsüzce yok edilmesine son verilmesi için yatırımların çevreye duyarlı olması koşulu aranacaktır.

Çevreye zarar verdikleri kanıtlanmış olan nükleer santrallerin yapımına izin verilmeyecektir.

Doğaya zarar vermeyecek ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ve geliştirilmesi sağlanacaktır.

Kentleşme sorunları çevreyi ve doğal kaynakları azami korumayı sağlayacak teknolojik olanaklarla çözülmeye çalışılacaktır.

Fırtına Deresi ya da Munzur Çayı örneklerinde olduğu gibi doğal yaşamı ve dengeyi tahrip edecek baraj inşaatlarına son verilecektir.

Kimi hayvan türlerinde giderek nesil tükenmesine yol açan avcılık kontrol altına alınarak hayvan katliamına son verilecektir.

 Bütün mayınlı alanların mayından temizlenmesi sağlanacaktır.

Güvenlik gerekçesiyle tahrip edilen orman alanları yeniden ağaçlandırılacaktır. Arazi elde etme amacıyla orman alanlarının kontrolsüzce tahrip edilmemesi için gerekli önlemler alınacaktır.”

 

Yerel Yönetimler Konferansı

DEHAP programındaki görüşleri hayata geçirmek için bir yandan çeşitli eğitim toplantıları ve konferanslar yaparken bir yandan da diğer ülke deneylerini de inceleyerek çeşitli ülkelerdeki belediyelerle ve belediye birlikleriyle ortak çalışmalar gerçekleştirdi.

DEHAP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısının da içinde yer aldığı Yerel Yönetimler Komisyonu Kuruldu. Komisyon tarafından örgütlenen 1. Merkezi Yerel Yönetimler Konferansı 12-13 Nisan 2003’te Batman’da yapıldı. Konferansa DEHAP Merkez yöneticileri, belediye başkanları, il genel ve belediye meclis üyeleri ile çeşitli kurum ve kuruluşların temsilcilerinin de arasında olduğu 221 delege katıldı.

Geçmiş 4 yıllık belediye çalışmalarının değerlendirildiği konferansta, yerinden yönetim ilkesini hayata geçirmek için önemli kararlar alındı. Konferansta yapılan tartışmalarda pratikte çıkan eksiklikler de tespit edildi. Genel olarak “4 yıllık sürede her ne kadar diğer partilerin belediyeleriyle karşılaştırılamayacak düzeyde çok önemli hizmetler verilmişse de, hedeflenen yerel yönetimler programının tam olarak uygulanmadığı özellikle demokratik, katılımcı ve şeffaf belediyecilik konusunda istenilen düzeye ulaşılamadığı” belirtildi.

Konferansta, Kürt, Türk, Arap, Süryani gibi farklı kültürlerden insanların yaşadığı kentlerin çok kültürlülüğü benimsemeye ve kültürlerarası diyaloğu geliştirmeye yönelik projeler üretilemediğine dikkat çekildi. Etkin, demokratik, katılımcı yerel yönetim tarzının sadece belediye sorunlarını çözmekle kalmayacağına, bunun aynı zamanda başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin birikmiş birçok sorununun çözümüne de katkı sunacağına işaret edildi.

Yapılan hizmetlerin kamuoyuna yeterince yansıtılamamış olmasının eleştirildiği konferansta yerel yönetim modelinin oluşturulamamasının, giderilmesi gereken temel bir eksiklik olduğu tespit edildi.

Yerel yönetimlerin yeni dönemde yalnızca temsili değil, katılımcı demokrasinin gerçekleşeceği alanlar ve merkezler olduğunun önemle belirtildiği konferansta alınan bazı kararlar şunlardı:

“Yerel hizmet süreçlerine halkın kendi oluşturduğu kurumlarla katılmasını sağlamak için kent konseyleri ve yurttaş meclislerinin oluşmasının teşvik edilmesi, Kadının, gençliğin geliştirilmesi için gerekli kurumsallaşmaların gerçekleştirilmesi; Yerel yöneticilere toplumsal cinsiyet eğitiminin verilmesi, bunun için kadın kurumlarıyla ilişki içinde olunması, Yerel yönetimlerin bütün organlarında kadının %35 kotayla temsil edilmesinin sağlanması, Parti, belediye ve diğer organlar arasında düzgün işleyen bir hukukun oluşturulması, bu ilişkilerde halkın çıkarlarının ve kazanımlarının esas alınması, Belediye meclis toplantılarının halka açılması; halkın öneri, eleştiri ve taleplerini dile getirebileceği zeminlerin yaratılması Başta belediye başkanları olmak üzere bütün yerel yöneticilerin halkla ilişkilerine özel önem vermesi, Belediyecilik okulunun kurulması, özgür belediyecilik anlayışına dayalı kadroların eğitimine önem verilmesi, Çatışmalar sonucunda oluşan sosyal, toplumsal ve ekonomik tahribatların giderilmesi için başlatılacak yeniden inşa sürecine belediyelerin aktif olarak katılması Uluslararası yerel yönetim kuruluşlarıyla ilişki kurulması ve enternasyonal deneyimlerden yararlanılması”

 

2004 Yerel Seçimleri

Belediyeler bu kararların pratikte hayat bulması için çalışmalarını gözden geçirirken 2004 Mart ayında yapılacak yerel seçimler için de hazırlıklar başladı. Bunun için Temmuz ayında Mersin’de parti yöneticilerinin ve yerel yöneticilerin katıldığı kapsamlı bir eğitim kampı gerçekleştirildi. Dünyadaki yerel yönetim modellerinin ayrıntılı olarak incelendiği eğitimlerde özgür belediyecilik modelinin nasıl olması gerektiği üzerinde duruldu.

DEHAP bu çalışmaları yaparken bir yandan da yerel seçimlerde bütün demokrasi güçlerini aynı çatı altında toplayacak ittifak politikasını hayata geçirmek için çeşitli sol partilerle görüşmeler yaptı. 2004 yılının Ocak ayının sonunda DEHAP, SHP, ÖDP, EMEP, SDP ve Özgür Parti genel başkanları yaptıkları basın açıklaması ile 28 Mart yerel seçimlerinde ortak hareket etmek üzere “Demokratik Güç Birliği” kurduklarını açıkladılar. Mart başında Demokratik Güç Birliğine destek verdiğini açıklayan DEHAP seçimlerden çekildi ve seçimlere SHP çatısı altında girildi.

Ancak buna rağmen 2004 seçimleri DEHAP açısından sıkıntılı bir dönemde gerçekleşti. Osman Öcalan ve Nizamettin Taş’ın başını çektiği tasfiye hareketi başlangıçta DEHAP içinde de karmaşaya yol açtı.

Bazı belediye başkanları bu grubun etkisi altında kalarak partiden bağımsız hareket ettiler. Bu belediye başkanları daha sonra bu tavırlarını terk etse de halkın içinde kırılmaya neden oldular.

 DEHAP 2004 seçimlerinde, belediye başkan adaylarını halkın seçmesi için geniş bir kampanya örgütledi. İlk kez bütün kentlerde adeta iki seçim yaşandı. Belediye başkan aday adayları önce kendi aralarında bir seçim yaşadılar. Adaylar kentlerde yapılan anket çalışması sonucunda halk tarafından seçildi. Sadece Diyarbakır’da adayları belirlemek için ev ve işyerleri dolaşılarak 45 bin anket yapıldı.

2004 seçimlerinde DEHAP gerek tasfiyeciliğin etkisi gerekse belediye başkanlarının olumlu sayılamayacak pratikleri sonucu Van, Bingöl ve Siirt illerini kaybetti. Buna karşın belediye sayısını artırdı. Diyarbakır, Batman, Dersim, Hakkari, Şırnak illerinin de içinde bulunduğu 57 belediye başkanlığını kazandı.

Belediye başkanları bir süre sonra toplu halde SHP’den ayrılarak DEHAP’a katıldı.

 

Kadınlar Yerel Yönetimlerde

Kadınların ve kadın politikalarının yerel yönetimlerde etkin hale gelmesi 2003 yılında yapılan DÖKH(Demokratik Özgür Kadın Hareketi) konferansından sonra gerçekleşti.

HADEP döneminde Kadın Kollarının oluşmasıyla siyasette ağırlığını duyurmaya başlayan Kürt kadınları seçimlere de kendi seçtikleri kadın adaylarla girmeye başladılar. 2002 yılında gerçekleşen genel seçimlerde DEHAP kadın kotası uygulama kararı aldı ve seçilebilecek yerlerdeki listelerin birinci sırasına kadın adayları yerleştirdi. Liste sıralamalarında kadınlar lehine yapılan pozitif ayrımcılık sonucu kadın adayların sayısı 100’ü aştı.

Kürt kadın hareketi 2003 yılında gerçekleştirdiği konferansla Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) kuruluşunu gerçekleştirdi. Bu konferansta ayrıca 2004 yılında yapılacak yerel seçimlerde izlenecek yol ve belediyelerde uygulanacak kadın politikaları da tartışıldı. Cinsiyet özgürlükçü, ekolojik, katılımcı modelin ilk adımlarının 2004 seçimlerinde atılması ve kadın kotasının uygulanması kararı alındı.

Bunun üzerine DEHAP 2004’te yerel seçimlerde ilk kez kadın kotası uygulama kararı aldı. Ancak daha sonra bu kota geri çekildi. Seçimlere hazırlıklı giren DÖKH kadın adayların seçilmesi için yoğun bir çaba gösterdi. Bu çalışmalar sonucu 1999 yılında 3 olan (Mardin’in Kızıltepe ve Derik ilçeleri ile Ağrı’nın Doğubayazıt ilçeleri) kadın belediye başkanı sayısı 2004’te 9’a çıktı. Bu arada kadın meclis üyesi sayısı da önemli ölçüde arttı. İl genel meclis üyelikleri ve belediye meclis üyeliklerinde kota tutturulamasa da yüzde 17 kadın temsili sağlandı.

Dersim il, Diyarbakır’ın Bağlar ve Bismil ilçeleri, Mardin’in Kızıltepe ve Mazıdağı ilçesi ile Sürgücü 

Beldesi, Van’ın Bostaniçi beldesi, Adana’nın Küçükdikili beldesi ile Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesini kazanan kadın belediye başkanları, DÖKH konferansında tespit edilen politikaları uygulamaya başladılar. Pilot uygulamalar yapılabilmesi için sürekli eğitimler sürdürüldü ve yönetimin bütün kademelerinde kadınların yer alması sağlandı. Örneğin belediye başkanı erkekse başkan vekili kadın oldu, belediye başkan yardımcılarının da yarısı kadın olarak atandı. Belediyeler kadın için bütçe ayırdılar, kadın merkezleri açıldı, kadın festivalleri, yerel yönetim kadın konferansları gerçekleşti.

 

Ekoloji ve Yerel Yönetimler Konferansı

Yerel Yönetimler ve Ekoloji, DEHAP’ın en önemli çalışma alanlarından birini oluşturdu. Türkiye de yerel yönetimler denince akla sadece belediyeler geliyordu. Hatta belediyeler de sadece belediye başkanlarıyla anılıyordu. Bu anlayışın eleştiren DEHAP, yerel yönetimlerin il genel meclisleri aracılığıyla kırsal bölgeleri de kapsadığını belirterek Ekolojik Demokratik Toplumun yaratılmasında yerel yönetimlerin en önemli çalışma alanı olduğu tespitini yaptı. Bu tespitten hareketle Yerel Yönetimler Komisyonu kendini Yerel Yönetimler ve Ekoloji Komisyonu’na dönüştürdü. Komisyon yerel yönetimler çalışmasını sadece belediyeler ve belediye başkanlarıyla sınırlandırmaya son vererek, belediye meclis üyeleri ve il genel meclislerini de içine alacak şekilde yürüttü. Yerel Yönetimler ve Mevzuat, Sosyal İhtiyaçların belirlenmesi ve Çözüm arayışları, Ekoloji, Toplum, Kadın, Gençlik, Kültür Sanat, İletişim, Örgütsel ilişkiler, Siyasal Misyon, farklı yerel yönetim deneyimleri ile ilgili eğitim çalışmaları gerçekleştirdi.

Yerel yönetim deneyiminin değerlendirilmesi ve özgürlükçü/katılımcı bir modelin ortaya çıkarılması ile Ekolojik toplum hedefine uygun bir perspektifin oluşturulması için konferans hazırlıklarına başlandı. Konferans üç aşamada gerçekleştirildi. 14 il merkezinde yapılan yerel konferanslarda belediye ve il genel meclislerinin bir yıllık çalışmaları değerlendirildi. Konferansın ikinci aşamasında ise 22 atölye grubu oluşturularak çalışmalar yürütüldü.

Bu komisyonların çalışmaları 7-8-9 Temmuz 2005 tarihinde Ankara’da yapılan konferansta tartışılarak çeşitli kararlar alındı. Buna göre Özgür Belediyecilik modeli, katılımcılığı, Halk Meclisleri, Mahalle Meclisleri, Kadın Meclisleri, Gençlik Meclisleri ve Kent Konseyleri aracılığıyla sağlayacaktı. Özgür Belediyecilik modelinin bazı temel ilkeleri de şunlardı:

  • İhaleler halk meclislerinin huzurunda yapılır
  • Proje ve yatırımlar kamuoyunun bilgisine denetimine açık ve şeffaf hale getirilir
  • Kadının katılımında pozitif ayrımcılık yapar
  • Kadın sığınma evleri açar
  • Kent yoksulluk fonu kurar
  • Sosyal yaşam ve etkinlik alanları kurar
  • Dezavantajlı grupların yaşamını iyileştirici tedbirler alır ve projeler üretir
  • Toplu taşıma ve ucuz ulaşım için gerekli adımları atar
  • Amatör sporu destekler sağlıklı yaşam için kitle sporu geliştirir
  • Üretim ve eğitim amaçlı çeşitli kurslar açar
  • Hizmeti çevreden merkeze doğru bir sıra tercihi ile yapar
  • Gecekondulaşmaya karşı ucuz toplu konutlar ve organize yerleşim birimlerini özendirerek geliştirir
  • Zorunlu olarak kente göç edenleri modern köy projeleri ile geri dönüşü özendirir
  • Sokak çocukları için Çocuk Yaşam Projesi geliştirir
  • Kültür-sanat kompleksleri kurar, yöresel özellikleri dikkate alarak kültürel etkinlikler yapar
  • Yerel Yönetimler Akademisini kurar
  • Çatışmalar sonucunda oluşan tahribatların giderilmesi için Yeniden İnşa sürecini başlatır
  • Çok dilli çok kültürlü belediyeciliği uygular

 

Belediyeler Üzerinde Baskı Arttı

Bu perspektifle hareket eden belediye ve il genel meclisleri bir yandan kentsel hizmetlerin geliştirilmesi için çaba gösterirken öte yandan milletvekillerinin olmaması nedeniyle siyasi faaliyetlerde de ön plana çıkmaya başladılar. 2005 yılında Danimarka Hükümeti’nin Kürtçe yayın yapan Roj tv’yi kapatma hazırlığı üzerine Başbakan Rasmussen’e bir mektup yazarak televizyonun kapatılmamasını istediler. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın zehirlenmesi kuşkularının artması üzerine belediye başkanları ortak bir açıklama yaparak iddiaların araştırılması için İmralı Adası’na bir inceleme heyeti gönderilmesini talep ettiler. Çeşitli heyetler oluşturarak gerek yurt içinde gerekse yurt dışında hem Kürtler hem de belediyeler üzerindeki baskıları anlattılar ve Kürt sorunun çözümü için aktif çalışma yürüttüler.

İsveç, İsviçre, İtalya, Almanya ve Brezilya’nın da arasında olduğu pek çok ülkedeki yerel yönetim uygulamalarını yerinde incelediler, bu ülkelerden gelen heyetlerle karşılıklı deney paylaşımında bulundular, ortak konferanslar eğitimler gerçekleştirdiler.

Hizmetlerin yapılmasının önünde büyük bir engel teşkil eden kaynak yetersizliğini aşmak için de oldukça kapsamlı faaliyetler yürütüldü. Çeşitli fon kaynakları, yardım kampanyaları, yerel dinamiklerin aktif katılımı ile kaynak yetersizliği sorunu aşılmaya çalışıldı.

Bu arada konferans kararı hayata geçirilerek çok dilli belediyecilik uygulanmaya başlandı ve belediyeler çeşitli çalışmalarını Türkçe ve Kürtçe yapmaya başladılar. Sur Belediyesi ise bu kararı resmileştirerek belediyenin hizmetlerini Türkçe’nin yanı sıra, Kürtçe, Süryanice ve İngilizce verilebilmesi için çok dilli belediyeciğe ilişkin meclis kararı aldı.

Belediyeler bütün bu çalışmaları nedeniyle devletin yoğun baskılarıyla karşılaştı. İçiçleri Bakanlığı müfettişleri belediyelerden çıkmaz oldu. Bütün ihaleler, bütün imar uygulamaları, bütün işlemler müfettişler tarafından didik didik edilerek hata ve eksiklik arandı. Hata bulunamayınca ağaç dikmek, gayrısıhhi işlerde çalışan hizmet alımı personele süt vermek gibi komik sebeplerle belediyeler hakkında soruşturmalar açıldı.

Belediye başkanları hakkında ayrıca hizmetlerde Kürtçe kullandıkları için “devrim kanunlarına muhalefet”, yaptıkları açıklamalar nedeniyle “PKK’ye yardım”, yine yaptıkları konuşmalar nedeniyle yüzlerce dava açıldı. Cizre ve Misis belediye başkanları görevden alınarak tutuklandı. Danıştay 8. Dairesi, Sur Belediye Başkanı Demirbaş’ın başkanlığının düşürülmesine ve belediye meclisinin feshine oybirliğiyle karar verdi. Sur Belediyesi’nin yönetimi Diyarbakır Valiliği’ne geçti.

 

İl Genel Meclisleri

İl genel meclislerinin de yerel yönetimlerin önemli bir çalışması olarak değerlendirilmesi ve bu konuda çalışmaların yoğunlaştırılması sonucu o güne kadar devletin bir uzantısı gibi görünen bu meclisler, özgür yerel yönetimler çalışmasının bir parçası haline geldiler. Özellikle Diyarbakır il genel meclisi, İl Özel İdaresi bütçesinin kullanılması üzerinde etkinliğini artırarak o zamana kadar hizmet görmemiş pek çok köye hizmet götürülmesini, su problemlerinin çözülmesini sağladı. Diyarbakır İl Genel Meclisi’nin çalışmaları daha sonra diğer il genel meclisleri için de örnek teşkil etti.

 

Demokratik Toplum Partisi

Bütün bu çalışmalar yapılırken DTP’nin kurulması ve DEHAP’ın da kendini fesh etmesi ile birlikte belediye başkanları ve yaklaşık 500 belediye meclis üyesi 16 Aralık 2005 DPT’ye katıldı.

Programında kadın ve ekoloji konusuna ayrıntılı bir biçimde yer veren DTP, yerel yönetimler konusunda demokratik özerkliği savunuyordu. Türkiye’deki yerel yönetimlerin temel sorununun merkezi yönetimin vesayetini esas alan yasal ve idari düzenlemeler olduğu belirtilen programda yerel yönetimlere ilişkin görüşler kısaca şöyle yer alıyordu:

“Yerel yönetimlerin yerinden yönetim ilkesine uygun olarak merkez karşısında özerk bir konum kazanmaları sağlanacaktır. Yerel yönetimlere görev alanlarıyla ilgili konularda yasama yetkisi verilecektir.

Yerel yönetimler mali açıdan merkeze bağlı olmaktan çıkarılacak, kendi kaynaklarını kendilerinin yaratması esas alınacak, yerel ölçekte vergi toplamaları, merkezi hükümetle eşgüdüm içinde vergi oranlarını belirlemelerine olanak tanınarak gerçek yerel iktidar haline gelmeleri sağlanacaktır.

Demokratik katılım temelinde kent meclisleri modeli esas alınacak, kenti ilgilendiren temel konularda karar alınırken bütün kent yaşayanlarının görüşüne başvurulacaktır.

Genel güvenlik, ulaşım, gümrük ve dış ilişkiler dışındaki tüm hizmetler, yerel yönetimlere devredilecek, gerekli kaynak, yetki ve sorumluluk tanınacaktır.

Sağlık eğitim, sosyal güvenlik, konut ve çevre gibi alanlarda merkezi hükümet makro hedefleri ve genel standartları belirleyecek kamu hizmetlerinin sunulması ise yerel yönetimlere bırakılacaktır.

Yerel yönetimler eğitim hizmetlerinin sunulmasında temel rol üstlenecektir. Eğitim müfredatına, yerel özellikler ve ihtiyaçlara cevap verecek dersler eklenerek toplumsal ihtiyaçlara çözüm üretmesi sağlanacaktır.

Hizmetlerin etkin ve verimli olması için yerel dillerde hizmet verilecektir, çok dilli belediyecilik yapılacaktır.

Belediyeler arası eşitsizliğin giderilmesi ve adaletsiz kaynak aktarımının önlenmesi için ortak fon uygulamasına gidilerek güçsüz belediyeler desteklenecektir.”

DTP de bu politikaların uygulanabilmesi için Yerel Yönetimler ve Ekoloji Komisyonu kurarak çalışmalarını bu komisyon kanlıyla yürüttü. Belediyelerdeki uygulamaların ortaklaşması için bütün belediye ve il genel meclislerinin uyması gereken bir “Tutum Belgesi” yayınladı.

 

DTP 2. Kongresi ve Demokratik Özerklik

8 Kasım 2007’de toplanan DTP 2. Kongresi “Kürt Sorununa ilişkin demokratik Çözüm Projesi”ni kabul etti. Daha sonra kitap olarak da yayınlanan bu projede 1920’lerde Anadolu halklarının birlikte yürüttüğü mücadele sonucunda kazanılan bağımsızlığın ardından ilan edilen cumhuriyetin aradan geçen 84 yıla rağmen demokratik bir niteliğe kavuşamadığına dikkat çekilerek demokratik özerkliğin İstanbul’dan Antalya’ya, Adana’dan Samsun’a, Edirne’den Kars’a kadar kentlerin her türlü toplumsal sorununun modern ve demokratik bir toplum yapılanması içinde çözümünü kolaylaştıracak en akılcı model olduğu belirtiliyordu.

 

Önerilen model kısaca şöyleydi:

Birbiriyle yoğun bir şekilde sosyo-kültürel ve ekonomik ilişki içinde bulunan komşu illeri kapsayan ve seçimle gelen bir bölge meclisi olacaktır. Bu bölge meclisi, eğitim, sağlık, kültür, sosyal hizmetler, tarım, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, kadın, gençlik, spor gibi hizmet alanlarından sorumlu olacaktır. Merkezi hükümet ise dışişleri, maliye ve savunma hizmetlerini yürütecektir. Emniyet ve savunma hizmetleri merkezi hükümet ve bölge meclisi tarafından yürütülecektir. Bölge meclisleri merkezi hükümetin aktardığı bütçenin yanında yerel gelirlerden de pay alacaktır.

İl valileri ve bakanlıkların taşra teşkilatları hem bölge yürütme kurulunun hem de merkezi hükümetin aldığı kararları uygulamakla yükümlü olacaktır.

Sorunların çözümü devletten beklenmeyecektir. Ekonomiden çevre sorunlarına kadar toplumsal yaşamın her alanında öz yeterliliği esas alan birimler oluşturulacaktır. Toplum kendi demokratik özerklik sistemini kendi iradesi ile inşa edecektir.

 

  1. Yerel Yönetimler ve Ekoloji Konferansı

Belediye seçimlerine 1 yıl kala 2008 yılının Şubat ayında DTP 3. Yerel Yönetimler ve Ekoloji Konferansını toplayarak uygulanan belediyecilik anlayışını sorguladı ve demokratik özerklik perspektifinin nasıl uygulanacağını masaya yatırdı. Konferansa hazırlık olmak üzere önce DTP’li belediyelerin bulunduğu merkezler başta olmak üzere ön konferanslar yapıldı. Ağrı, Dersim, Adana, Van, Muş, Şırnak, Mardin, Amed, Urfa, Hakkari, Batman, Aydın, İzmir, Konya ve İstanbul’da yapılan konferanslarda yerel uygulamalar gözden geçirildi, eksiklik ve hatalar tespit edildi.

Bütün yerel yöneticilerin, DTP PM ve il başkanlarının, demokratik toplum kuruluşları ile emek hareketinin temsilcilerinin katıldığı konferansta, yerel yönetimlerde “Demokratik Özerklik” hedefine uygun olarak, hazırlanan demokratik ve ekolojik, cinsiyet özgürlükçü model tartışıldı. Bu kapsamda sosyal politikalar ve projelerden, siyasal perspektife değin bütün yönetim anlayışı ve pratikler yeniden değerlendirildi. Konferansta, eşbaşkanlık sisteminin yerel yönetimlerde de uygulanması ve Yerel Yönetimler Akademisi’nin kurulması kararı alındı.

 Bu kararlar konferanstan sonra hayata geçirilmeye başlandı. Üyelerinin çoğunluğunu DTP’li belediyelerin oluşturduğu Güney Doğu Anadolu Belediyeleri Birliği (GABB) topladığı genel kurulda Yerel Yönetimler Akademisi kurma kararı aldı. GABB bünyesinde kurulan Yerel Yönetimler Akademisi bütün belediyelere ve il genel meclisi üyelerine yerel yönetimlerle ilgili konularda eğitim vermeye başladı. Ayrıca GABB bünyesinde oluşturulan bir fon ile imkanı olmayan belediyelere katkı yapılmaya başlandı.

Yerel Yönetimler ve Kadın Konferansları Kadınların yerel yönetimlerde etkinliğinin artmasıyla birlikte bu konudaki çalışmalar da yoğunlaştı. 2008 Mayıs ayında düzenlenen “Uluslararası Yerel

Yönetimler ve Kadın Konferansı” ile hemen ardından düzenlenen 1. Demokratik Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Yerel Yönetimler Kadın Konferansı yerel yönetimlere kadın bakış açısı ile yaklaşmanın önemi üzerinde duruldu.

3-4 Mayıs tarihlerinde düzenlenen “Uluslararası Yerel Yönetimler ve Kadın” Konferansı’na ABD’den, Almanya’dan, Rusya’dan, İsviçre’den, İsveç’ten, Polonya’dan, Fransa’dan, İngiltere’den ve Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen kadınlar katıldı.

‘Yerel Yönetimlerde Kadın Katılımı ve Temsil Modelleri’, ‘Cinsiyet Temelli Bütçe’, ‘Yerel Yönetimler Kadın ve Demokrasi’ ve ‘Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Yerel Yönetim Yaklaşımları’ başlıkları altında gerçekleşen oturumlarda kadınlar kendi deneyimlerini paylaştılar.

5-6 Mayıs’ta düzenlenen 1. Demokratik Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Yerel Yönetimler Kadın Konferansında ise kadının siyaset ve yerel yönetimlerdeki yeri, demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü paradigma eksenli yerel yönetimler ve kadın model taslağının oluşturulması, yerel yönetimler seçim stratejisi, yerel yönetimlere ilişkin kadın çalışmaları gibi bir çok konu detaylı olarak değerlendirildi.

 

2009 Yerel Seçimleri

DTP, 2009 yerel seçimlerine Demokratik Özerklik Projesi’ni hayata geçirmek üzere hazırlandı. Bu durum hazırlanan seçim bildirgesine de damgasını vurdu. DTP’nin çizgisinin demokratik özgürlük çizgisi olduğu vurgulanan bildirgede, demokratik katılımcılık, demokratik özerklik, Kürt sorunu, ekolojik toplum, kadının yerel yönetimlerde örgütlenmesi, sağlık, gençlik, spor, tarım, engelliler, yerel yönetimler akademisi ve özgür yurttaşlık gibi konular yer aldı.

‘Özgür Yurttaşla, Özgür Kentlere’ sloganıyla seçimlere hazırlanan DTP, seçim bildirgesinde ulusdevletçi yaklaşımın toplumsal ihtiyaçları karşılamadığına dikkat çekti ve belediyeleri, demokratik özerkliği yaşatarak, demokratik cumhuriyeti kurma aracı olarak gördüğünü vurguladı.

Bildirgede, DTP’li belediyelerin Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü perspektifine bağlı kalarak, siyasal mücadelenin yanı sıra, yoksulluk ve işsizlikle mücadele yürüttüklerinin altı çizildi. Bu dönemde belediyelerin, bir yandan insanca yaşanabilir mekânlar yaratmaya çalışırken, diğer yandan Kürt kültürünü, sanatını ve dilini yaşatıp geliştirmeye yönelik kayda değer çalışmalar yürüttüğü ifade edilerek Kürt dili ve kültürüne katkı sundukları belirtildi. Ayrımcılığa uğramaları nedeniyle DTP’li belediyelerin hiçbir zaman yeterli kaynağa ulaşamadıkları ancak, yarattıkları kaynakları doğru kullanarak, 85 yılda yapılamayan hizmetleri yapmayı başardıkları da ifade edildi. 

Halkların demokratik çözümünün ‘toplumsal cinsiyetin özgürleşmesi, toplumsal ekoloji ve doğrudan demokrasi’ gibi 3 ayak üzerine oturduğu ifade edilen bildirgede, “Yerel yönetimler doğrudan demokrasinin gelişmesine hizmet eden alanlardır. Yerelden geliştirilecek demokrasi kültürü, ülkemizin demokratikleştirilmesi sürecine ciddi katkıda bulunacaktır” tespiti yapıldı.

Yerel yönetimlerde kadının yer almasının önemine dikkat çekilen bildirgede, yüzde 40 cinsiyet kotasının uygulanacağı ve yönetimde cinsiyet eşitliği ilkesinin sağlanacağı ifade edildi.

Bildirgede çok dilli belediyecilik hizmetlerinin devam edeceği vurgulanarak “Kürtçe ikinci resmi dil olmalı, eğitimde ve kamusal alan başta olmak üzere yaşamın her alanında serbestçe kullanılmalıdır” denildi.

AKP seçimlerde valilikler eliyle buzdolabından hediye çekleri dağıtmasına kadar pek çok gayrimeşru yola başvurdu. Ancak Kürtler seçimin barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde referandum olacağı bilinciyle hareket ederek sadaka politikalarını ve yapılan seçim oyunlarını boşa çıkarttı ve DTP bölgede birinci parti haline geldi.

Diyarbakır Büyükşehir, Batman, Hakkari, Iğdır, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van’ın olmak üzere 8 il, 51 ilçe ve 40 beldeyi kazanan DTP, il genel meclisi seçimlerinde ise Diyarbakır, Hakkari, Van, Mardin, Muş, Şırnak, Batman, Ağrı ve Iğdır’da birinci oldu. Böylece 2004’te 5 olan il sayısı 8’e 57 olan belediye sayısı 99’e çıktı. DTP, en büyük kazanımlarından biri Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in seçim çalışması yürüttüğü Van’ı AKP’den almak oldu. Ayrıca Siirt belediyesi de AKP’den DTP’ye geçti.

DTP yerel seçimlerde 2’si il, 15’i ilçe ve beldede olmak üzere toplam 17 kadın başkan adayı gösterdi. Bunlarda biri il olmak üzere 14’ü belediye başkanlığını kazandı.

 

KCK Operasyonları ve Tutuklamalar

DTP’nin yerel seçimlerden büyük bir başarı ile çıkması hükümetteki AKP’yi ve devleti sarstı. Kürtlerin bütün baskılara karşın demokratik özerkliği savunan DTP’ye oy vermesini devlet ve AKP KCK operasyonları adı altında yaygın tutuklamalarla cezalandırmaya kalktı.

14 Nisan 2009 tarihinde DTP genel merkez yöneticileri, Yerel Yönetimler ve Ekoloji Komisyonu bürosu ve başta Diyarbakır olmak üzere birçok ilde ev baskınları ile insanlar gözaltına alınmaya başlandı.

Çeşitli illerde 2009 yılı boyunca sürdürülen operasyonlarda DTP il, ilçe yöneticileri, kadın ve gençlik meclisi çalışanları DÖKH yöneticilerinin yanında Yerel Yönetimler ve Ekoloji Komisyonu’nun tüm üyeleri eski ve yeni 31 belediye başkanı ile belediye meclis üyeleri, belediye çalışanları, Yerel Yönetimler Akademisi çalışanları tutuklanarak cezaevine konuldu. Diğer belediye başkanlarından da gözaltına alınıp hakkında dava açılmayan kimse kalmadı.

Yerel Yönetimler ve Ekoloji Komisyonu ile Yerel Yönetimler Akademisinin çalışmaları suç unsuru sayılarak iddianameye konuldu.

DTP bütün bu baskı ve tutuklama operasyonlarına karşın Yerel Yönetimler ve Ekoloji Komisyonu’nu yeniden kurarak çalışmalarına kesintisiz devam etti. Yeni seçilen belediye başkanlarına, belediye ve il genel meclisi üyelerine belediye mevzuatı ve demokratik, ekolojik cinsiyet özgürlükçü belediyecilik anlayışı temelinde eğitimler verilerek çalışmaların model ekseninde sürmesi için çaba sarfedildi.

Ancak 11 Aralık 2009’da DTP kapatıldı. Bunun üzerine 23 Aralık’ta DTP’li belediye başkanları ile belediye ve il genel meclisi üyeleri BDP’ye geçti.

 

Barış ve Demokrasi Partisi

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) de kendinden önceki partiler gibi demokratik özerklik ve yerinden yönetim ilkesini savunuyordu. Demokratik özerlik BDP tüzüğünde BDP’nin amaçları arasında yer alıyordu:

“BDP, Türkiye’nin katı merkeziyetçi ve tekçi yapılanmasına karşı, siyasi ve idari yapısında demokratikleşmeyi sağlamak amacıyla köklü bir reformu savunur. Halkın yerelde söz ve karar sahibi olduğu, tüm farklılıkların kendini özgürce ifade edebildiği demokratik özerklik modelini benimser. Bu modeli yaşamsallaştırmaya yönelik kapsamlı çalışmalar yürütür. Bu amaç doğrultusunda bilimsel araştırma ve tartışmalar geliştirir.”

BDP de, DTP’nin bıraktığı yerden çalışmalarına hız verdi. Kesintisiz süren operasyonlar sonucu darbeler alan yerel yönetimlerin problemlerini tartışmak ve modelin eksiklerini tamamlamak için konferans hazırlıklarına başladı. Konferansa hazırlık olmak üzere yerellerde toplantılar yapılırken kadın belediye başkanları ve meclis üyeleri de kadın konferansını topladılar.

21 Şubat 2010 tarihinde düzenlenen BDP’nin 1. Ekoloji ve Yerel Yönetimler Kadın Konferansı Nusaybin’de yapıldı. 200 delegenin katıldığı konferansta, yerel yönetimlerin kadın bakış açısı ile örgütlenmesine ilişkin sorunlar tartışıldı. Yapılan tartışmalarda kadın belediyeciliğinin her türlü rantçılık, yolsuzluk gibi ahlaki olmayan kazanç yol ve yöntemlere karşı mücadelede farklılığını yaratmasına karşın modelin oturtulmasında aynı başarının gösterilemediği tespiti yapıldı.

Erkek egemen zihniyetin açığa çıkan kadın gücünü kabullenmiş görünse de içten içe kadının toplumsallaşmasını ve öncülüğünü engellemeye çalıştığına ve kadını kadın çalışmalarıyla sınırlandırmak istediğine dikkat çekilerek yerel yönetimlerde özgün kadın örgütlülüğünün temel ihtiyaç olduğu belirtildi. BDP Ekoloji ve Yerel Yönetimler komisyonu ile koordineli olarak çalışacak olan ‘Yerel Yönetimler Kadın Komisyonu’nun kurulmasının karar altına alındığı konferansta, ekolojik demokratik cinsiyet özgürlükçü özgür yerel yönetimler modelinin cinsiyet özgürlükçü bölümü ile kadın tutum belgesi de tartışılarak kabul edildi.

Konferansta ayrıca kadına yönelik şiddete karşı daha etkin mücadele edilmesi ve belediyelerde sığınma evlerinin açılmasına hız verilmesi, bütün belediye ve il genel meclislerinde Kadın Erkek Eşitliği Komisyonları’nın kurulması, belediyelerde kadın kurullarının oluşturulması kararları da alındı.

14 yerde belediye başkanlıkları ile 19 il genel ve 190 belediye meclis üyeliklerinin kazanılmış olmasının DÖKH’ün bu alanda yaptığı aktif çalışmalar sonucunda mümkün olduğuna dikkat çekilen konferansta, kadın belediye başkanları, belediye ve ilgenel meclisi üyelerinin Demokratik Özgür Kadın Hareketinin doğal üyesi olması da kararlaştırıldı.

Kadın Yerel Yönetimler Komisyonu bu kararları hayata geçirmek için 6 ilde eşitlik komisyonlarının kurulması ve işleyişi konusunda eğitimler gerçekleşti ve peşpeşe birçok belediye ve il genel meclisinde kadın kurulları, eşitlik komisyonları kuruldu. Belediye başkan yardımcılıklarından en az bir tanesine kadın meclis üyeleri getirildi. Sığınma evlerinin açılışına hız verildi. Bütün belediyelerin yaptığı toplu sözleşmelerde kadına yönelik şiddet uygulayan belediye çalışanlarına müeyyide uygulayan hükümlerin ve 8 Mart’ın kadın emekçiler için idari tatil ilan edilmesinin yer alması sağlandı. 3 ayda bir olmak üzere kadın belediyelerinin çalışmalarını anlatan bir yayın organı çıkarılmaya başlandı.

 

Özgür Yerel Yönetimler Hareketi Kuruldu

“Özgür Demokratik Yerel Yönetimlerle Demokratik Özerkliğe” şiarıyla 14-16 Nisan arasında Diyarbakır’da toplanan BDP 1. Ekoloji ve Yerel Yönetimler Konferansı öncesinde 16 ayrı merkezde düzenlenen konferans ve toplantılarla yerelin görüşleri alındı.

Konferansta ise Komisyon tarafından hazırlanan Özgür Demokratik yerel Yönetimler program ve tutum belgesi taslağı tartışılarak kabul edildi. Özgür Demokratik Yerel Yönetimler Hareketi’nin kuruluş kararının da alındığı konferansta idari ve mali özerkliğe kavuşturulan yerel yönetimlerle, herkesin kendi öz kimliği, kültürel varlığı, ana dili ve inançlarıyla özgürce yaşayabileceği vurgulandı

Konferansta kabul edilen ve daha sonra Özgür Demokratik Yerel Yönetimlerle Demokratik Özerkliğe adıyla BDP tarafından basılan yerel yönetimler modeli 4 esas üzerinde şekilleniyordu:

  1. Örgütlü Toplum ve Demokratik Katılımcılık
  2. Ekolojik yaklaşım
  3. Cinsiyet özgürlükçü yaklaşım
  4. Katılımcı Topluluk Ekonomisi Seçilmişleri geri çağırma ilkesinin de yer aldığı modelde, kent meclislerinin kurulması ve mahalle evlerinin açılması,

Belediyelerin projelerini yaparken alandaki bütün demokratik kurumların, inanç örgütlenmelerinin, gençlik, kadın ve kent meclislerinin görüş ve önerilerini alması, Yoksulluğa karşı mücadele derneklerinin kurulması, ücretsiz sağlık hizmeti verilebilmesi için çalışmalar yapılması, Çok dilli belediyecilik uygulamalarına devam edilmesi, kent ve köy isimlerinin çok dilli yazılması, Hizmetlerin yürütülmesi sırasında halkın demokratik meşru hakları ile idari hukukun çeliştiği hallerde, halkın demokratik meşru haklarının esas alınması yer alıyor.

Belediye çalışmalarının nasıl yürütüleceğine ayrıntılı olarak yer verilen modelde; örgütlü toplum ve demokratik katılımcılık, denetim ve şeffaflık, ekoloji, kadın, katılımcı topluluk ekonomisi, sosyal politikalar, kültür-sanat, spor, sağlık, personel politikası, belediye ve il genel meclisi üyelerinin çalışmasına ilişkin tutum belgeleri de yer aldı.

Konferanstan sonra belediye ve il genel meclisleri bütün çalışmalarını bu tutum belgelerini esas alarak yürütmeye başladılar.

Haziran 2012’de düzenlenen BDP’nin 2. alanda yapılan 5. Ekoloji ve Yerel Yönetimler Konferansı 190’ı seçilmişin toplam 8 bini aşkın siyasi tutsağın olduğu bir süreçte gerçekleşti. 14 Temmuz 2011’de DTK tarafından ilan edilen Demokratik Özerkliğin yaşam bulacağı kurumların başında gelen yerel yönetimler pratiğinin bütün boyutları ile ele alındığı konferansta, kentsel, sosyal, kadın, gençlik, kültür, eğitim, sağlık, ekoloji politikaları konusundaki çalışmalar tartışıldı, eksiklikler tespit edildi. Altyapı hizmetleri başta olmak üzere halk tarafından takdir gören hizmetlerin yapılmasının önünü kesmek isteyen hükümetin yerel yöneticilere karşı baskı, engelleme ve karalama kampanyalarının devam ettiğine dikkat çekildi. Kürt halkının özgürlük ve demokrasi paradigmasının, başka bir dünyanın mümkün olduğunu görünür kıldığı ve inkar imha ve siyasal soykırım politikalarına karşın adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşacağı vurgulandı.

BDP’li belediyeler Özgür Demokratik Yerel Yönetimler modelinin geliştirilmesi için Kentsel Politikalar, Barışın İnşasında Yerel Yönetimler, Uluslararası Kadın Kentlerine Doğru Konferansı gibi pek çok konferans düzenlediler. Bu konferanslarda alınan kararlarla belediye hizmetlerin kalitesi artırıldı ve pek çok alanda 80 yılda verilemeyen hizmetler halka götürüldü. Yoksullukla mücadele dernekleri kurularak çatışmalı dönemin yarattığı yaraların sarılmasına çalışıldı. Van’da gerçekleşen depremde de ilk yardıma koşan belediyeler oldu. Rojava’ya yapılan yardımların önemli bir kısmı belediyeler aracılığıyla yapıldı. Kamu arazilerinin korunması, yeşil alanlara çevrilmesi, tarihi dokunun koruma altına alınması için örnek çalışmalar gerçekleşti. Kadınların politikaları konusunda ise dünyada sayılı örnekler arasında yerini aldı.

Hizmetlerin yerine getirilmesinde meşruiyeti temel alan belediyeler merkezi yönetimin baskıcı politikalarının değişmesinde de önemli rol oynadılar. Açılan yüzlerce davaya karşın belediyelerin hizmet dili olarak kullanması sonucu kamuda ‘yerel diller’ adı altında olsa Kürtçenin kullanılmasının yasallaşmasının yolunu açtı.

Yerel yönetimler üzerindeki merkezi vesayetin sınırlandırılması ve bölgesel yönetimlerin kurulması ise son zamanların en önemli tartışmalarından birini oluşturmakta.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.