Düşünce ve Kuram Dergisi

Marksizmin Zihniyete Yaklaşımı

Murat Satılmış

Tarihsel toplumda tekellerin aradığı; yaptıklarını doğrulayan, olanaklı kılan zihniyetlerdir. Çarpıtılmış, yanılsamalı, içeriğinden boşaltılıp araçsallaştırılmış zihniyet, artık değer gasbının doğrulanması ve rahat uygulanabilir kılınması içindir.

Ekonominin artık değeri gibi, zihniyet artık değerine de el koyar tekeller; kullanır. Sadece ürün hırsızlığıyla, gasbıyla karşı karşıya değiliz. Çalınan zihniyet, “laboratuvarda” evrilir, çevrilir. Zihniyet hegemonyası böylece şekillendirilir.

Son tekelci sistem diye tabir edebileceğimiz kapitalist modernite mitolojisinin içinde olan biri, kendi rahibinin diğer rahiplerden farklı olduğuna inanır. Rahip yenilik getirdiğini iddia eder; mitolojisini böyle oluşturur. Ama rahiplerin büyüsü dağıldığında ya da zayıfladığında durum başkalaşır. Her modernite rahibinin karşıt görünse de aslında diğerleri gibi konuştuğunu, anlattığını fark ederiz.  Rahipler önceki mitolojileri reddeder, ama mitolojinin kendisini değil.

Marksist sistemin çöküşüyle şu ortaya çıktı: Onun, kapitalist modernite sisteminden birçok yönüyle farklı olmadığının, hatta dayanaklarından biri olduğunun fark edilmesi. Büyü dağılınca ortak yaşar oldukları anlaşıldı. Marksizm bir kopuş değil, bir sürdürücü olmuştu. Marksizm, “sistemler labirenti dışındaki yolu” bulamadı. Labirent ürünlü zihniyetin çıkışı bulamayacağı anlaşıldı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dediği gibi: “Zihniyet gelişimini karanlıkta bırakarak yapılan sistem analizleri, bizzat bu sistemlerin hegemonyasına hizmet etmekten kurtulamaz. Çok karşıt temelde oluşturulsa da bu böyledir. Reel sosyalizmle başarılan, kapitalist modernizmin sol adı altında en azından yüz elli yıllık objektif suç ortaklığıdır.”Altı başlı canavarın sadece bir başıyla mücadele edilirse; ancak, yedinci baş olunur. Düşünce, beğeni, ahlak zihniyet konularındandır. Mitoloji, din, felsefe, bilim, sanat zihniyet formlarıdır. Evrenin, doğanın, toplumun anlamına, doğa olaylarına ve nedenlerine, öncelikli toplumsal değerlere, düşüncenin yöntemlerine yanıtlar oluşturur. Dar anlamda kültürdür; manevi kültür.

Zihniyete yaklaşım konusu özne ve nesneyi gerektirir: Marksist zihniyeti anlatmakla onun zihniyete yaklaşımını; Marksizmin zihniyete yaklaşımını anlatmakla da Marksist zihniyeti dile getirmiş olacağız. Marksizmin de içinde olduğu mevcut verili zihniyetin krizli durumu olan özne-nesne ayrımına girmeden; yaklaşan ile yaklaşılanı birleşimli ele alacağız. Yaklaşanın yaklaşılanla özdeş olduğu bilinciyle…

Marksist zihniyetteki problemler nerededir? Kendi zihniyetini yoksullaştırmanın nedenleri ve bunda zihniyete yaklaşımının rolü nedir? Marksist zihniyet hangi zihniyetlerden beslendi? Marksizmin zihniyete yaklaşımı neye yol açtı? Bu sorulara yanıt olmaya çalışacağız.

 

Kendi Kendini Sınırlayan Zihniyet: Marksizm

Marksizm, bir düşünce bütünlüğü olması nedeniyle zihniyettir de. Bu zihniyetin kendi kendisini maddecilikle zayıflatmasından, kendi kendisine pranga vurmasından bahsediyoruz. Bir zihniyet, maddecilikle kendi kendisini sınırlıyor. Bu alanda yoğunlaşmasını zayıflatıyor.

a- İkilemde ikincil olma: Zihniyet ve diyalektik Materyalizm

İkilemler karşılıklı geri dönüşümlü olmakla birlikte aralarındaki sınır algısaldır. Farklılıkları kabul edilebilirdir; ama ayrılıkları değil. Aslında evrenin ikilem diye bir sorunu yoktur. Sadece zihnin duyu-algısal sınırlılığı, sınırları oluşturur ve zihnin kavramsal alanı da mantık süzgeciyle kategorize eder. Asıl sorun, duyu-algısal alanın da bu yanılsamasının sürekli sıcak tutulması, dualite edilmesi, çatışkıya dönüştürülmesidir. Merkezi uygarlığın; tarihi, ikilemlerin hep birbirlerinin üstüne basarak “ilerleyen” düşünce tarihine dönüştürmesi kasıtlıdır. Marksizmin zihniyete ağırlık vermemesinin, bu oyuna gelmesiyle bağlantısı büyüktür.

Marksizm, ontolojisini materyalizm üzerine kurar: Burada zihin, maddenin ürünüdür, madde zihinden bağımsız olarak vardır, kendisi içindir. Bu bakışla madde ile zihin arasındaki sıkı ilişkiyi bozar. Maddeyi zihinden önemli kılar. Materyalizmin kökleri Thales, Anaksimenes, Herakleitos’a kadar uzanır. Tarihsel sürece bakıldığında İngiltere’nin materyalizm damarı da güçlüdür. 17. yy materyalizmine Locke, Hume, Hobbes damgasını vurur. 18. yy’da ise La Mattrie, Diderot, d’Holbach ve Helvetius’un başını çektiği Fransız materyalizmi, 19. yy’da doğa biliminin hızlı gelişimine paralel Vulger materyalizmi öne çıkar. Tüm bu çarpık zihniyetlerin doruğu antropolojik materyalizmin temsilcisi Alman Feuerbach’tır. Marksizm, Feuerbach’tan materyalizmi alır. Marksizmin hakikat payı en zayıf yönünden biri de budur.

Marksizmin maddeyi öne alıp, zihniyeti ikincilleştirmesi; sonuçta zihniyeti araçsallaştırmasına yol açmıştır. Zihniyete yaklaşımıyla pratize olmuş Marksizm, praksizme boğulmaktan kendini kurtaramamıştır. Yoksulluğa çözüm ararken, modernist zihniyet laboratuvarına dayanmasından ötürü zihniyetini de yoksullaştırmıştır.

Marksizmin madde-zihin ikileminde zihniyeti yok saydığından bahsetmiyoruz. Hatta Engels’te istisnai düzeyde de olsa ucu açık, esnek maddecilik, (bazı mekanlara ait) özerk zihniyet vurguları da vardır. Mirasçılarında bu istisnai düzey bile tamamen siliniyor.

Tabi ki, Marksizm kendi içinde farklılıkları da barındırır. Marksizmin ikinci dönemini başlatan Lenin Marksizmi ya da Sovyet Marksizmi, Üçüncü Dünya Marksizmi ve daha esnek, umut kıvılcımları barındıran Batı Marksizmi… Marksizm, birçok farklılıkları içinde barındırsa da bir genellemedir sonuçta. Bir yanıyla da genel bir eğilime işaret ettiğini belirtebiliriz.

Marksizmde bir yöntem olarak diyalektiğin devreye girmesi zihniyeti biraz da olsa kotarıyor ve Marksizmin ontolojik, epistemolojik ve metodolojik zihniyet boyutunda diyalektik olan madde anahtar rolü oynuyor: Diyalektik ile materyalizm. Bu iki kavramın yan yana gelmesi eklektiktir. Diyalektikle ikilemden birinin öne alınması birbiriyle uyuşmaz. Zorlamalı bir araya getirim söz konudur. Madde-zihin ikileminde birine öncelik vermek, birini temele almak haliyle ikilem arasındaki diyalektiği bitirir. İkilemden birini öncüllemek, ister istemez ikilemi ya yıkıcılaştırır ya da indirgemeci, formalist bir ilişkilenmeye sokar. İkilem ilişkisi diyalektik olmaktan çıkar. İkilemde diyalektik varsa, ikilemden birinin temel, öncül olması söz konusu olmaz. Materyalizm dediğimizde diyalektiği dışlarız, diyalektik dediğimizde de materyalizmi.

Mısır’da Osis-Osiris-Horus içlemesi, Hindistan’daki teolojik üçleme, İyon’daki Herakleitos’un değişime ilişkin fragmanları, Katolik kilisesinin teslisi, yeni çağda elektromanyetik alan kuramlarıyla buluşunca diyalektik tekrardan gündemleşir. Hegel’de doruk noktasına ulaşır. Hegel diyalektikle birlikte zihniyetinin mihenk taşına tarihi oturtur. Marksizm, konularını tarihle ilişkilendirmeyi ve diyalektiği Hegel’den alır. Diyalektiği ve beraberinde doğa bilimini tarihe sokar. Sosyolojikleştirmede tabi ki Fransız ütopik sosyalizminin etkisi de vardır.

Marksizm, her ne kadar diyalektiği eklemlese de “Madde birincil, zihniyet ikincil” önermesiyle zihniyeti zayıflatmıştır, önemini azaltmıştır.

 

b- Materyalist sosyoloji/ Tarihsel materyalizm

Diyalektik materyalizmin tarihe uyarlanması da tarihsel materyalizm oluyor.

İngiliz zihniyet laboratuvarı, insanı “şapka biçimine” sokmada maharetlidir. Alman zihniyet laboratuvarı da şapkayı “düşünce biçimine”… Marksizm, insanla ilgilenmişti; felsefenin soyutlaştırdığı insan değil, etten ve kemikten insanla. Ama Marksizm, zihniyetini İngilizlerden insanın şapkaya dönüşmüş hali ve Almanlardan ise ayakları üzerine oturtayım derken düşünce hali çözülmüş şapka üzerine oturtunca ortaya tarihsel materyalizm ve ekonomizm ağırlıklı bir sistem çıkmış oldu. İki zihniyet laboratuvarının ortak terimi olan şapka, Marksizm’in zihniyet yapısının temelini oluşturmuştur. İngiliz empirizmi devrededir. Fenomenalizm ağırlıktadır. Değer, anlam açıklamanın soğukluğunda donar. Yaşam atılımının, yaratıcı bir yaşam hamlesinin kuru bir akılcılıkla ve bilimcilikle açıklanması…

Marksizmin tarihsel materyalizmine göre sosyoekonomik gelişim yasayla olur.  Toplumsal, siyasal, kültürel fenomenler ve zihniyetler maddi şeylerin üretim tarzı tarafından belirlendiği söylenir. Sınıf mücadeleleri ve zihniyetinden bahsedilir. Oysa önemli olan sınıf zihniyeti değil, sınıfsızlık zihniyetidir. Sınıflılık, köle-efendi zihniyetli bir kalıp olup; zihniyet, denklemin içinde kaldıkça denklem işler.

Tarihsel toplumda olay-olgu ve yapıların yeri tartışılmazdır. Kaos aralığı gibi zihniyetin alabildiğine etkin olduğu alanlar da vardır. En kısa an, en dinamik, en özgür, en yaratıcı süreye tekabül ediyor. Bu aşamada da zihniyet, toplumsal inşayı oluşturur.

 

c- Birinci doğa ikileminde ayırtın yanlışlanması

İlk Çağ ve Orta Çağ’da fizik, statik olgular üzerinde yoğunlaşılıyordu. Yeni Çağ’da ise hareket halindeki cisimler incelenmeye başlandı. Kepler ve Kopernik’in güneş sistemi araştırmaları ve Galileo’nun hareket halindeki cisimleri gözlemlemesi Newton’da doruklaşır, sistemleşir. Cisim, cismin hareketi ve cismin hareket yasaları. Marksizm ise Newtonyen paradigmasının sürdürücüsüdür.

Son bulgular, deneyler ve gözlemler Marksizmin dayandığı eski deney ve gözlemlerin açımlanmalarını zayıflatıyor, yanlışlıyor. Her yere tatbikinin mümkün olmadığını ortaya çıkarıyor.

Kuantum mekaniğinin tek yarık ve çift yarık deneyi buna örnektir. Işık, tek yarık deneyinde parçacık (madde-foton) şeklinde hareket ederken; çift yarık deneyinde ise aynı ışık, dalga (enerji) şeklinde hareket ediyor. Elektron partikülüyle yapılan aynı deney, aynı sonucu veriyor. Parçacıklar hem madde hem de enerji şeklinde hareket etmeye açık. Daha doğrusu partiküller, enerji ile madde sınırında dolanır.

Gözlem-deneyi esas almak, her şeyi ona dayandırmak için belirtmedik bunları. Sadece eskiden temele alınan bazı gözlem-deneylerin nasıl yine gözlem-deneyle yerle bir edileceğini dile getirmek için.

Yorum olarak şu söylenebilir: Madde dediğimiz şey, enerjinin düğümlenmesinden, enerjinin donmasından başka bir şey olmasa gerek. Maddenin bir hali mikro-deniz dalgaları, su gibi. Suyun donma hali, sıvı hali gibi. Belki yüzyıl sonra enerjinin, bir tür çok daha küçük, farklı boyutlu maddeden dönüştüğüne dair gözlem-deney bulguları da bulunabilir veyahut sonrasında da tam karşıtı bir bulgu.

Newtonyen paradigmanın dayandığı mekanizmli gözlem-deney açılımlarının her yere tatbikinin olamayacağı ortaya çıktı. Newtonyen cetvelin işlemediği alanlar var: Toplum gibi, kuantum gibi…

 

Zihniyete Yaklaşımın Dışa Vurumları

Nesneleştirilen ve nesnelleştirilen zihniyete yaklaşımı anlamak ancak öznenin edindiği zihniyetten varılabilir. Marksizmin zihniyetini, zihniyete yaklaşımını açıklar, demiştik.

Yukarıda belli hatlarıyla Marksizmin temel olarak zihniyete yaklaşımı anlatıldı. Şimdi de yaklaşan-öznenin nesneyle özdeşliğinden yola çıkarak Marksist zihniyeti ele alalım:

 

a- Marksist zihniyette sapınç: Mutlak yasa, dünyevi kader

Marksizmin, tarihsel materyalizminde MUTLAK vardır. Madde kılığına bürünmüş MUTLAK.

Benjamin, tarihsel materyalizm hakkında şu zekice tanımlamayı yapar: “Hep söylenegeldiğine göre bir otomat varmış ve bu öyle yapılmış ki, satranç oyuncusunun her hamlesine, kendisine partiyi kesinlikle kazandıracak bir karşı hamleyle yanıt verirmiş. Geniş bir masanın üstündeki satranç tahtasının başında, sırtında geleneksel Türk giysileri bulunan, nargile içen bir kukla otururmuş. Aynalardan oluşan bir sistem aracılığıyla ne yandan bakılırsa bakılsın, masa saydammış gibi görünürmüş. Gerçekte ise masanın altına satranç ustası olan kambur bir cüce otururmuş ve kuklanın ellerini iple yönetirmiş. Bu mekanizmanın bir benzerini felsefe alanı için tasarlayabilmek olasıdır. Bu bağlamda sürekli kazanması öngörülen ‘tarihsel materyalizm’ diye adlandırılan kukladır. Bu kukla bilindiği üzere günümüzde artık küçük ve çirkin olan, kendisini göstermesine de izin verilmeyen tanrı bilimi de hizmetine aldığı takdirde, herkesle rahatça başa çıkabilir”.

Marksizm, tarihin kaçınılmaz olarak ilerlemeli sabit bir doğrultusu (çizgisi) olduğunu varsayar. Böyle bir tarihsel yorum spekülatif tarih felsefesine girer. Bu felsefenin kaynağı Hristiyanlığa uzanır. Ve ortaçağda Aziz Augustinus tarafından felsefeye aktarılır: Tarihin belli bir başlangıcı ve sonu vardır, derin dinsel anlamlı olaylarla evrelerden geçer. Kapitalist modernitenin zihniyet laboratuvarında Kant ve Hegel, spekülatif tarih felsefesinde teolojiyi çıkarıp ereği yerleştirirler. Kant ve Hegel, tarihi, belli bir içkin ve aşkın ilkenin kendisini olumlu bir doğrultuda (çizgide) açımlaması olarak değerlendirirler. Sonra Comte, Mill ve Marx gibi düşünürler devreye girer: İlerleme kaçınılmazdır, tarih, belli bir gelişme evreleri olan, yasalı bir yürüyüştür. Marx, denklemdeki teolojiyi, içkin ve aşkın erekselliği atıp yerine ekonomiyi koyar; ekonomik erekselliği. Kutsal kitapların eskatolojisini sosyalizme dönüştürür. Aslında denklemin özü masa altında kalır. Bilinmeyenin yerine bir başka bilinmeyen masaya oturtulur. Görünen bilinmeyen.

Marksizmin “Madde birincil, zihniyet ikincil”, “Tarihin ilerlemeli doğrultuda evreleri” önermeleri gibi birçok önermeye kesinlik koyması, iktidarsal modernite patentlidir. Merkezi uygarlık kaynaklıdır. Nietzsche, modernizmin çılgınlığının kesinlik olduğunu dile getiriyor. Yasalar dünyevi görünüm halini aldı. Ama sadece görünüm. Teolojinin güncel türevlenmeleri. Masa altında tanrı-kral vardır.

Mutlaka, kesinlikle, düz çizgisel ilerlemede kaderciliğin ve onun dünyevi hali kaba determinizmin ayak izlerini görür gibiyiz. Her ne kadar zihniyete belli bir etkinlik verilse de… Kadercilik kötüdür. İyi kader tanımlaması işi kurtarmıyor. Burada iyi, kötünün zıddı değildir. İyi, kötülükten türetilmişse, o zaman iyi, kötülüğü de içerir.

Burada iktidar güçlerinin toplumda kendini meşrulaştırma, kalıcı ve mutlak kılma değişmez gösterme gayretli zihniyetinin özgür yaşam yanlısı Marksizme girmesine tanık oluyoruz.

 

b- Marksizm, epistemolojide “nesnel” zihinlidir

Çok duymuşuzdur; bilgi kuramında nesne, bilmenin konusu olan şeydir ya da bilme eyleminin yöneldiği şey. Nesnelci zihin, bilgi kuramında bilme eylemini yapan özneyi pasif görür; edilgen yapar.

Zihniyeti ayna olarak algılamaktan kaynaklanan bir sorundur. Ontolojiye materyalist bakış, ister istemez bilgi sürecinde zihniyeti ayna olarak görür. Özne ayna değildir, olamaz da. Bir nevi yansıyan olan yansıtanda, yansıyanın yansıma olması beklenebilir mi?  Ki yapısında yansıyan varken özne-aynanın?

Bilme eylemini yapan özne, yalıtık olamaz. Özne, bilme sürecinde kendini katar, zihniyetini katar. Nesneden elde edilen bilgi bir yönüyle kendisidir. Ve bir sürü nesne vardır bilmeye konu olacak. A değil de B nesnesinde bilgi araması bir seçimi ifade eder, bir zihniyeti. Nesne, bilgi için beni seç demez. Özne; bakış açısını, idrak düzeyini, önyargılarını, ön kabullerini, öğretilmişlikleri bilgi edinme sürecine yansıtır. Yansıtmak istemese de yansır. Ve yansıtmalıdır da; toplum lehine. Önyargısız özne ifadesi bile, bir önyargıdır. Nesnelci zihin, gerçeklikte karşılığı olmayan bir zihindir.

Marksizm, kaynağını bilgi edinme sürecinde özne-nesne ayrımından alan nesnelci zihin anlayışına sahiptir. Marksist zihniyetin epistemolojisinde temel yöntem olan böylesi bir “bilimsel yöntem” yanlış olduğu kadar, tahripkar sonuçlara da yol açmıştır.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan; “Bilimsel sosyalizmin ve tüm türevlerinin uzun süreli uygulama ve toplumsal sistem inşalarından sonra içten çözülerek yıkılmaları veya devlet kapitalizminden özel kapitalizmlere dönüşüm geçirmeleri, temellerindeki ‘bilimsel yöntemden’ onun ‘nesnelleştirme’ anlayışından ileri gelmektedir. Daha çok analitik düşünceye ait olan nesnel düşünce tarzı duygusal zeka kaynaklı anlık sezgisel düşüncelerle bağıntılı kılınmazsa, tarihte ikinci bir dinozor rolünü oynayacaktır. Toplumsal ahlak olmadan analitik zekayla baş edilemez.” Yalıtık görüntülü, analitik zekayla programlanmış öznenin, duygusal zekayla dengelenmesi şart oluyor.

 

c- Marksizm sosyolojisinde özne-nesne ayrımı

Kapitalist modernitenin zihniyet laboratuvarı, insan-doğa ve insan-insan ilişkisinde Tanrı’yı aracı olmaktan çıkarır. İlişkiyi dünyevileştirme arayışına girer. Bu temel durum özne-nesne ilişkisi olarak yeniden şekillendirilir. Özne-nesne ilişkisinde insanın “özne” konumuna getirilmesi, Tanrı’ya atfedilen güçlerin bir kısmının geri alınmasıyla olur. Artık özne-nesne ilişkisi değişmiştir ama temel biçim korunarak. Daha sonra felsefedeki özne-nesne ilişkisi önce doğa bilimine, sonra sosyolojiye aktarılır. Toplum üstü tekel, toplum üstü devlet, toplum üstü sınıf, toplum üstü parti… Öncesi doğa üstü insan.

Aydınlanmacıların devleti merkeze almasına ayrıca vurgu yapmak gerekir. Bu çarpıtmayı Kant da Hegel de tarih felsefesinin baş köşesine alır. Marksizmin devleti tam çözümleyememesi, öncelikle dayandığı zihniyet yapılarıyla ilgili bir durumdur. Marx’ın son yılları da işi kurtarmıyor. Proletarya diktatörlüğü anlayışının ve partiye atfedilen rolün vardığı sonuç, devasa büyüklükte bürokratik mekanizmanın oluşması oldu (Özne proletarya-nesne proletarya). Özne-nesne ayrımı, öznenin nesne dışında kendini görmesine, nesneyi kullanmasına, dilediği gibi yönlendirmesine yol açtı diyebiliriz. Özne-nesne ayrımı iktidar üretti, tekel üretti.

Bu durum, en başta da insan-doğa ilişkilerini bozmuştur. Oysa ki zihniyet, yaşamla bütünleşmek içindir. Natürmort (ölü doğa) söylemi bile, doğadan kopan çarpık zihniyetin, içi boşaltılmış zihniyetin belirlemesidir. Ölü doğa diyen zihniyetin cansız zihniyet olduğu vurgusunu yapmak gerekir. Bu duruş ve bakış, çevresel sorunların da kaynağıdır. Marksizmin bundaki payı küçümsenemez. Marksizm, antroposantrik zihniyetlidir, kapitalist modernite laboratuvarındaki diğer zihniyetler gibi.

 

d- Marksist zihniyette akılcı olma hali

Aydınlanmacı zihniyetin etki alanında kalan Marksizmin felsefi, bilimsel analizlerinde (ki analiz akılcadır) akılcılık göze çarpar. Marksizm; doğa-toplum ilişkisinin, tarihin, ekonominin rasyonel sistematiğini kurmuştur. Aydınlanmayı restore eden Alman ideolojisinin ülküsü diyebileceğimiz ama kökünü Descartes’tan alan “Akli Düzen”den etkilenmiştir. Kuşkusuz ki akıl, zihniyetin bir parçasıdır. Sorun ise bu parçanın abartılmasında, bütün kılınmasında, diğer zihniyet boyutlarını dışlamasındadır: Dünyanın aklileşmesi ile aklın dünyevileşmesi.

Bu zihniyet soğuktur; homojenleştirici ve tekliye indirgeyici tüm pratiklerde parmağı vardır. Akılcı zihniyet toplumsal zenginliği, çeşitliliği mermer düzlüğüne çevirme eğilimi taşır.

Oysa belirli zamanlarda zihniyetiyle toplum, Barok resimlerini çağrıştırır. Bu resimlerin ortası dayanak değildir. Temel varsa da merkez yok gibi. Takip edilecek hiçbir çizgi de yoktur, çizgiler vardır. Kaotik görünür. Seyreden için bir görüş alanı bırakmadığından, akıldan çok hayal gücünü canlandırır. Katı akıl değil, esnek düş gücü. Akılcılığın yalınlaştırma gayretine direnir. Toplum zihniyetinin canlandığı kaos aralığı gibi.

 

e- Marksizmin zihniyeti daha çok ekonomizmdir

Gramsci: “Eğer Kapital’de bir iktisat teorisi varsa ve burada iktisat disiplinine bir katkı bulunabiliyorsa, onun burjuvazinin kitabı olması kaçınılmazdır” der. Mevcut üretim uygulamalarını mazur gösterme fonksiyonunu oynadı Kapital. Sermaye-faiz, toprak-toprak rantı, emek-ücret vb. formülasyonları. Birbirinden farklı ve eşleştirilmeyecek; eşleşmesine, karşılaşmasına izin verilmeyecek şeyler aynı sepete alındı. Tekelci hırsızlığın, gaspın matematiksel formüllere sığdırılması. Somut gaspın soyut meşru evreye taşınması. Farkında olmadan ve tüm iyi niyet ve samimiyete rağmen bilimin kötü, çirkin, kara çalıcı yüzünün, daha doğrusu yüzsüzlüğünün kullanılması. Açık olanın gizliye, örtüye sığınması.

Kapitalist “üretim tarzı”(?!), toplum dışıdır, irrasyoneldir. Mantıksızlığa mantık yüklemek; zihniyeti bozuk, çarpıklığı belli olan bir felsefi anlayışın bilime yansımasıdır. Anlamın dibe vurduğu alanda olgunun bilimi yapılmamalıdır. Öznenin neyi nesne konusu yapmaması, nasıl ele alınmaması gerektiği ahlaki konuya giriyor, duygusal zekaya…

İktisadın bir mezhebine karşı çıkış, yeni bir iktisadi mezhep oluşturur ki, önü alınamayacak düzeyde iktisadın yaygınlaşmasına yol açar, açtı da.

Para tanrılı modernitede homo economicusun inşası. Bencil ve rasyonel birey ya da bencil ve rasyonel grup. Zihniyetten geriye kalan ise kötüye açık zihniyet olan akılcılık oldu. Tek boyutlu zihniyet. Bu, toplum olma halinin doğal bir tezahürü değildir. Ekonomi özünde zihniyet yüklüdür. Ekonomi-politik ya da politik-ekonomik ise zihniyetli ilişkileri şeyleştirir, nesnelleştirir.

Marksizm, istemeden de olsa da tüm toplumsal ilişkileri çarpık ekonomik ilişkilere dönüştürme sürecinde rol oynadı. Ekonomi teorisi, endüstriyalizm ağırlıklı sınıf büyütme hedefleri homo economicusu güçlendirdi. Zihniyeti tek boyutlu olan homo economicus; yeni bir türden bahsediyoruz; zihinsel geri evrim, kötü bir tür.

Bütüncül zihniyet ise bize şunu söyler: Çözüm, ekonomizmin bir boyutunun kabulünde değil; ekonomizmin reddindedir.

 

Sonuç

Zihniyet çalışmaları Hegelce söylersek, “koruyarak aşma” temellidir. Olması gereken de budur. Değişmeden kalan unsurlar mutlaka olmalıdır toplumun dokusunu teşkil eden zihniyetin sabitleri gereklidir.

Dört yüz yılı aşkındır yıkıcı saldırılar var toplum üzerinde. Laisizm, pozitivizm ve materyalizm gibi çarpık zihniyet versiyonları toplumun zihni üzerinde tahribatlar yarattı. Öz zihniyet dumura uğratıldı.

İnsanlık için sabitler olması gereken toplumların manevi dünyasının; ahlak, politika, inanç, beğeni, sezgi örgülü, anlam yüklü zihniyet yapısının büyüklüğü, önemi fark edilmedi bile. Milyonlarca yılın birikimi olan insani kutsiyetler, toplumun öz zihni değerleri, ortak akıl ve vicdan anlamına gelen ahlaki gelenekler geri, küçük, ilkel, engel görülerek dağıtıldı. Eskiyen her şeyi aşma Yeni olmuyor. Korunması gerekenler aşılmak istendi.

“Metafiziğin sonu geldi” ( ki zihniyet ve yaratımları metafizik değerlerle yüklüdür.) denilen yerde zihniyet fethi başlamış oldu. Kimi zihniyetler farkında olarak su taşıdı, Marksizm gibi kimi zihniyetler de farkında olmadan.

Marksizm, ikilem tuzağına düşerek ve ikilemin bir yanı olan zihniyeti ikincil, tali kılarak, zihniyetini yoksullaştırmıştır. Bu durum zihniyete ağırlık vermemesine yol açmıştır. Ayrıca sadece zihniyeti tali kılmakla kalmamış, zihniyetin geniş yelpazesinde bazı zihniyet yöntemlerini, konularını, formlarını öne çıkarmıştır. Zihniyeti parçalı ele almıştır. Partiküler, total yapmıştır.

Bir zihniyet formu olan felsefede problematik konular olan mutlağı, kesinliği, kaderciliği kabul etmiş ve işlemiştir. Ayrıca Marksizmin felsefesi azdır, sınırlıdır. Zihniyette parçalı ve ayrıtlı bakışı, sonuçta epistemolojide “nesne” zihinliliğe, felsefeden ve doğa biliminden sosyolojiye uzanan özne-nesne ayrımına, sezgi ve duygusal zekayı zayıflatıp olgucu ve rasyonelci olma hallerinde gidip gelmelere ve yoğun ekonomizme kaymalara yol açmıştır.

Tüm bunlara rağmen, demokratik modernite inşasının bir parçası ve ittifakı olan Marksizm, sistem karşıtlarını en çok etkilemiş bir zihniyettir. Pratize olmuş bu zihniyet, tarihsel toplumda önemli bir yere sahiptir. Mirasından çıkarılacak dersler çoktur. Zihniyet dünyasının en umutlu gücünden biridir.

Marksizm, taşıyıcısı olduğu zihniyeti reddetmeden zihniyet devrimini gerçekleştirmesi zor görünüyor. Ayağını basacağı zemin kendisi olursa ancak başarılı olur. Tabi ki, zihniyete önem verilmeden de bunların gerçekleşmesi mümkün değildir.

Son olarak Öcalan’ın şu sözünün alıntısıyla yazımızı sonlandıralım: “Tüm toplumsal inşalar zihniyet ürünüdür. Söylenenin aksine eller ve ayaklar toplumu inşa etmez. Marksizmin en büyük hatalarından biri, devrimi zihniyet alanında yoğunlaştırmadan inşayı günlük baskı, istismar altındaki proleterden beklemesidir. Toplumsallık tarafından eşsiz bir kabiliyete erişen insan zihniyetindeki müthiş esneklik ve yol açtığı yaratıcılık nedeniyle bir nevi zihniyet sosyolojisinin son derece gerekli bir dal olduğu kanısındayım.”

 

Kaynaklar
1.Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Çözümü, Amara Yayıncılık, 2015
2.F. Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Çev: Sevim Belli, Sol Yayınları, 2011
3.H. H. Holz, Sosyalizmin Yenilgisi ve Geleceği, Çev: Yener Orkunoğlu, Yordam Kitap
4.O. Gökdemir, Tarihsel Marksizm, Destek Yayınları, 2013
5.W. Benjamin, Pasajlar, Çev: Ahmet Cemal, Yapı Kredi Yayınları, 2016
6. L. Althusser, Lenin ve Felsefe, İthaki Yayınları, 2008
7.K. Marx, Kapital, Sol Yayınları, 2011

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.