Düşünce ve Kuram Dergisi

Ortadoğu’da Kürt Kültürel Tarihi

Rıdvan Çelik

Kürt gerçekliği, tarihi, toplumsallığı değerlendirildiğinde kültürel tarih yaklaşımı daha çözümleyicidir. Egemen tarihsel bakış, daha çok ulus ve devletlerin tarihlerini temel tarihsel olgular olarak ele alıp değerlendirir. Bu anlamada tarih, devlet tarihi ile özdeşleştirilir. Devleti olmayan halklar adeta tarihi olmayan insan güruhlarına indirgenmişlerdir.

Kürtler her ne kadar Uygarlık öncesi süreçte rol oynamış ve uygarlığın ilk aşamalarında zorunlu olarak kendini devletli uygarlıklar olarak hayata geçirmişse de Kürt gerçekliğini asıl ifade eden Devlet ve Ulus eksenli tarihler değildir. Bunun yanında belki de kültürel tarih en fazla Kürt tarihinde ifadesini bulur. Bundan dolayı egemen uygarlıkçı, devletçi tarih anlayışından ziyade kültürel tarih yaklaşımı Kürt gerçekliği açısından çözümleyicidir.

 

Kültürel Tarih Nedir?

Kürt Kültürel tarihinin değerlendirebilmek için Kültürel tarih ile Uygarlık tarihinin ayrıştığı, çeliştiği konuları ortaya koymak lazım. Kültür topluma ait her şeyi kapsar. Topluma ait olanları değerlendirdiğimizde hem maddi hem de manevi değerlerle karşılaşırız. Bunu yapı ve anlam bütünlüğü olarak da ifade edebiliriz. Topluma ait tüm kurumlaşmalar yapısal boyutta ifade ederken, bunun düşünsel, duygusal içeriği de anlamsal boyutu ifade eder. Yapısız anlam adeta bedenleşmemiş madde ile bağı kurulmamış düşünce, duyguyu dile getirir ki insan ve toplum yaşamı açısından geçerliliği zayıftır. Diğer taraftan anlamsız yapı da boş tenekeden öteye bir değere sahip değildir. Kürtler bu çerçeve de toplumdaki tüm yapısal ve anlamsal değerlerin bütünüdür.

Kültür, toplumların ortaya çıkması ile birlikte var ola gelmiştir. Toplumsallaşma ile ortaya çıkan her değer kültürel oluşumlardır. İlk toplum olan Klanların yarattığı totemlerde, Klan üyelerinin av esnasında kullandıkları tuzaklar da kültürü oluşturur. Toplumun olduğu her yer ve zamanda kültür de vardır, kısaca.

Uygarlık ise kültürel oranla yeni bir olgudur. Uygarlık kültürünün daha dar ve farklılaşmış bir bölümünü ifade eder. Uygarlık aslında kent kültürüdür. Hemen hemen tüm dillerdeki kavramlaştırma kent kavramıyla bağlantılı yapılan kavramlaştırmalardır. Ama gerçekleştiği şekliyle Uygarlık, devlet ve sınıflaşmayla da özdeşleşmiştir. Devlet, iktidar, üst sınıf ve iktidarla bütünleştiği oranda kültür ile bir ayrışmayı yaşar. Uygarlığı sınıflı, devletli toplumlardaki egemen, üst sınıf kültürü olarak tanımlamak daha doğru bir yaklaşımdır. Bu anlamda anti demokratik, baskıcı, sömürücü niteliğe sahiptir.

İşte Kültürel tarih dediğimiz zaman kültür eksenli bir tarihi anlamalıyız: uygarlık tarihi devlet eksenli tarihe öncelik verirken, egemen üst sınıfın tarihi ile ilgilenirken; Kültürel tarih toplumların zaman içinde yarattığı tüm maddi ve manevi değerleri açığa çıkarıp, tarih ve toplum nasıl açığa çıkmış, oluşmuşsa onu öyle kavramaya çalışır. Elbette bu bakış açısı egemen tarih anlayışının eleştirisi niteliğindedir.

Kürtlerin kökeni sorunu, bilim çevrelerin de halen tartışılan bir konu. Tarihte Sümerler Van Gölü’nün güneyindeki “Kurti”lerden, Asur Hükümdarı Tiglath Pileser “Kurtie”lerle yaptığı savaşlardan, Kürdistan’dan geçen Yunanlı Komutan da Karduk’lardan bahseder. Aramiler ise Kordu, Erminiler Karduh, Araplar ise Bakarda (Karday)kavramlarını kullanmakta idiler. Kürtler ve Kürdistan için 2-3 bin yıl boyunca, Kürtlerin komşuları, O’nları, hemen hemen aynı kavramlarla tanımlaştır. Salt etimolojik tanımlamalar yetersiz olsa da Antik ve yakın Çağ’da bugünkü Kürtdistan’da yaşayan halklar adlandırmak için kullanılan “a) Karduk(lar) b)Kırti, c)Karda, d)Guti, e)Kurti, çoğul takıları bakımından ayıran bu adlandırmalardan Kürtlerin kastedildiğini kesin olarak söyleyebiliriz” (2) kaldı ki günümüzde bile Kürtler kelimesinin kullanımı değişik dillerde çok farklı olabilmektedir. Al-Akrad(Arapça), Kürtler(Türkçe), Kurdan(Farsça), The Kurds/Kurdish(İngilizce), Die Kurden(Almanca), Kurdwi(Rusça).

Kürt etnik kimliğinin yaşam coğrafyası olan Kürdistan ile de sıkı bağı var. Kürtler, nasıl kavramsal açıdan Kürdistan kavramını yaratmışlarsa, Kürdistan’ın Kürt kimliğinin oluşumundaki rolü var oluşsaldır. Kürtlük tarihinin bir anında yerde mantar gibi oluşup, değişmeden günümüze aktarılan bir olgu da değildir. Aksine binlerce yılda büyük değişim ve dönüşümler geçirmiştir, Kürtlük. Bunun yanında başta dil olmak üzere, kimi kültürel motiflerin, biçimde değişse de öz olarak geleceğe aktarıldığı anlaşılıyor. Ama günümüzdeki Kürtlük esas olarak, kadim zamanlardan beri Kürdistan’da yaşayan otokton bir halktır. Yani Kürtlük her ne ise veya ne zaman şekillenmişse, oluşumunun mekanı Kürdistan’dır bundan dolayı Kürtler Kürdistan’da yaşayan etnik halkların mirasını da taşımaktadır. Örneğin günümüz mısır halklarını ele alalım; çağımızın Mısırları ile etnik Mısırlıları arasında dil-kültür açısından farklar olmasına rağmen, çağdaş Mısırlıları, antik Mısırların mirasçıları olarak görürüz. Aynı şey Yunanlılar için de geçerlidir. Çünkü Çağdaş Mısır ve yunanlılar otokton/yerli halklardır. Ama böyle bir benzetmeyi Anadolu Türklüğü ya da Amerikan İngilizleri için yapamayız. Çünkü bu halklar çağımızda yaşadıkları coğrafyanın otokton halkları değiller. Dolayısıyla Kürdistan’da yaşayan aryen dil kültür grubuna mensup Huriler, Gutiler, Mitaniler, Kassitler, Medler, Kürtlerin atalarıdır. Antik Kürdistaniler ile günümüz Kürtleri arasında dil-kültür açısından kimi farklılıkların olması bu gerçeği değiştirmez. Kaldı ki binlerce yıldan bahsediyoruz.

 

Neolitik Dönemde Kürtler

Son yıllarda ortaya çıkan arkeolojik bulgular Neolitik tarım-köy devrimi hakkında önemli veriler sunmaktadır. Tüm bulgular Neolitik devrimin Yukarı Mezopotamya’da gerçekleştiğine işaret etmektedir. Neolitiğin Kürdistan’da, Yukarı Mezopotamya’da gerçekleşmesini önemli nedenleri var. Yaklaşık 1 milyon yıl önce Afrika’dan dünyaya yayılan insan türünün, Kürdistan’ı adeta bir terminal gibi kullandığı anlaşılıyor. Afrika’nın Rift Vadisin boyunca yol alan ilk insanlar, Kızıl Deniz ve doğu Akdeniz hattını takip edip, Yukarı Mezopotamya’da Dicle/Zagros üçgeninde-birikip oradan Avrupa’ya, Asya’ya Kafkasya’ya yayılmışlardır. Kürdistan’ın önemli bir birikme alanı olması, hem doğal besinle elde edebiliyor, hem de barınabiliyorlardı.

İşte insanlık açısından terminal işlevi gören ve devamlı önemli miktarda insan nüfusunun barındıran Yukarı Mezopotamya’da ilk defa insanlar avcı-toplayıcı yaşam tarzından besin üretici, yani bitki yetiştiriciliğine geçtiler. Bu insanlığın en önemli devrimi idi. Yukarı Mezopotamya’nın otokton halkı olan proto-Kürtlerin, neolitik devrime katılmış olmaları büyük ihtimal dâhilindedir.

Neolitik devrim hakkında her geçen gün yeni arkeolojik veriler ortaya çıkmakta, buna bağlı da daha yeni yorumlar yapılmaktadır. Örneğin Aryen dilkültür grubunun neolitik devrimine ilişkili olduğu yargısı her geçen gün daha da güçlenmektedir. Yayıldığı alanlar çevresinde Hint-Avrupa dili olarak isimlendirilmesi hayli ilginçtir. Neolitik devrimle birlikte ortaya çıktığı Mezopotamya’nın Yukarısından, Doğu da Hindistan’a, Batı da Avrupa’ya ulaşarak belki de tarihin en önemli kültürel yayılımını gerçekleştirmiştir. Bura da asıl dikkat çekici olan ise Aryen dil-kültür grubunun tarımköy devrimi ile yakın ilişkili olmasıdır. Tarıma, köye, yerleşikliğe ilişkin hemen tümünün kökeni Hint-Avrupa “Aryen” dil grubunda mevcuttur. Öyle anlaşılıyor ki Aryen dillini yaratan toplum ile Neolitiğin gerçekleştirenle aynıdır. Bu aslında sanayi devrimi ile İngilizce arasındaki ilişkiye benzer. Nasıl sanayi devrimi ile birlikte gelişen kavramların çoğu İngilizce ise –çünkü sanayi devrimi İngiltere’de gerçekleşmiştiraynı şey Neolitik ve Aryen dili içinde geçerlidir.

Neolitik devrim kabile toplumsal sistemine dayanarak gelişmiştir. Aslında neolitik ve kabile iç içe gelişen bir süreç olur. Kabile öncesi toplumsal formasyon olan klanlar avcı-toplayıcı gruplardı. Var olan ekonomik düzen klan çapındaki bir toplumsal sisteme ancak el veriyordu. Ama zamanla klanı aşan yarı kabile diye bileceğimiz toplumlar ortaya çıktı. Ve bu da ekonomik düzeyini zorluyordu. Artık avcılık-toplayıcılık toplumun ihtiyaçlarına cevap vermiyordu. İşte bu karşılıklı zorlamalar sonucu gelişen arayış neolitik devrimi açığa çıkardı. Klanı aşan toplumsal düzeyi neolitiği yarattı: neolitiğin olması da maddi kültür olanaklarını artırınca, toplumsal sistemde yarı-kabileden kabile ve aşirete evrildi.

Kabile toplumsal formun neolitik dönem de gelişmiş olması tesadüfü değil, diyalektik bir ilişkidir. Neolitik ile kabilenin iç içe gelişmesi ve bu süreçlerde de proto-Kürtlerin etkin olması Kürt gerçekliğinin şekillenmesine büyük etki yaptı. Bu dönem aynı zaman da Kürt etnisitenin oluştuğu dönemdir. Klan, kabile ve ulus gibi toplumsal forumlarda maddi kültür, sosyopolitik ilişkiler belirleyicidir. Etnisite de ise dil-kültür belirleyicidir. Kürtler de etnik kimliğin şekillenmesiyle kabile toplumsal forumun ortaya çıkması aynı döneme denk geldiğinden dolayı Kürt etnik kimliği ile kabile kimliği iç içe geçmiştir. Kürtlerdeki kabile-aşiretçiliğin güçlü olmasının nedeni de budur. Günümüzde bile halen varlığını sürdüren kimi aşiretleri 3-4 bin yıllık geçmişleri vardır.

Toplumsal bilim açısından Kürt kabileciliği örnek teşkil etmektedir. Uygarlığın merkezlerine coğrafik açıdan yakın olan Kürtler, kabile, aşiret gibi toplumsal formları halen nasıl bu kadar güçlü yaşayabiliyorlar. Aslında kabile toplumsal formu halen de tüm toplumlarda varlığını sürdürüyorlar. Ama çağımızda kabileyi aşan toplumsal formlar daha baskındır. Kürtlerde ki farklılık kabilenin halen baskın form olmasıdır. Bunun birden fazla nedeni olsa da en temel neden Kürtlerin kabileyi ilk yaşayan toplum olması büyük ihtimal dâhilindedir. İlk defa yaratılan bir şeyi aşmak da zor olabilmektedir. Toplumsal psikolojide bu sabittir. Bundan dolayı A.Öcalan, Kürtleri kabile toplumunun temsilcileri olarak değerlendirmiştir.

Neolitik devrim söz konusu olduğunda Telhalaf dönemi özel olarak değerlendirilmesi gereken bir konu. Telhalaf döneminde Kürdistan’da ya da Yukarı Mezopotamya’da Kültürle ve sanatsal homojenleşmenin yaşandığı, yapılan arkeolojik araştırmalardan anlaşılmıştır. Mimaride dairesel sağlam yapılar, o dönem tüm Kürdistan da yaygın kullanılan teknoloji idi. Yine seramik eşya ve çömleklerin üzerindeki süsleme figür ve motiflerde büyük oranda bir homojenleşmenin olduğu anlaşılıyor. Böylesine ileri bir homojenleşmenin olması Van Oppeaheim’e göre, uygulayan topluluk arasında güçlü bir etnik birlik olduğunu göstermektedir. Bunlardan yolla çıkan ve Kürdistan’daki kazıları bizzat yöneten arkeolog Mellaart’a göre “Halaf kültürünün süsleme unsurlarının birçoğunun çağdaş Kürdistan sanatında sürdürmekte olması halaf dönemine ait desenlerin Kürt tekstil ve dekorasyonlardaki motiflerde bu güne denk taşınmış olması şaşırtıcıdır.” Halaf dönemi Kürdistan’da konuşulan dil hakkında bir şey bilmiyoruz. Ama o dönemin kültürü hakkında önemli veriler bulunmaktadır. Arkeologların sanayi devriminden daha önemli teknolojik devrimle yol aştığını belirtikleri Telhalaf hakkındaki veriler önemli verilerdir. Ve tüm bu veriler Kürt etnik kültürünü işaret etmektedir.

Neolitik devrim kültürel tarihin önemli bir dönemecidir. Kültürel, tarih klan toplumu ile başlayan süreci ifade etse de klan toplumu hakkındaki bilgiler çok sınırlıdır. Oysa ki Neolitikle birlikte başlayan süreç hakkında hayli bilgi mevcut. İşte neolitikle başlayan ve uygarlığa kadar devam eden dönem de, Kürdistan’ın ve proto-Kürtlerin kültürel tarihe katkıları hayli önemlidir. Kürt kültürel tarihi denildiği zamansadece bu olmasa daesas olarak bu dönemde ortaya çıkan ve günümüze kadar varlığını sürdüren maddi ve manevi kültürel değerler anlaşılmalıdır.

Kendi başına bitki yetiştiriciliği ve hayvan besleyiciliği ortaya çıkmış olması bile bu dönemin ne kadar önemli olduğunun kanıtıdır. Sapanından tekerliğine kadar birçok teknolojik icatlar da öyle. Göbekli Tepe’de ortaya çıkan tapınakta manevi kültür açısından başatlığı ifade etmektedir. İbrahim’i çıkışın Urfa merkezli olması boşana değildir. Yine Kürt kabileciliğinden hala var olan doğal toplum özellikleri kültürel tarih açısından gücünü ifade etmektedir. Kadının statüsü Kürt kabileciliğinde her zaman görece iyi olmuştur. Yine doğal yaşam özellikleri nedeniyle günümüzün endüstriyel hastalığına karşı adeta direniş halindedir. Üstelik günümüz de bile ciddi bir sınıflaşmayı yaşamıştır. Bu haliyle Kürt kabileciliği doğal demokrasinin önemli bir örneği olmuştur.

Tüm bunlardan yolla çıktığımızda kültürel tarih eksenin de ortaya çıkan değerlerin büyük oranda Ortadoğu ve Kürdistan merkezli olduğu Kürtlerin burada adeta öncü rollünde olduğunu ifade edebiliriz. Bundan dolayı bu kültürel geleneğinin kök hücresinin Kürt kültürü olduğunu dille getirmek yanlış olmayacaktır.

 

Uygarlık Döneminde Kürtler

Uygarlığın doğuşunda Kürtlerin önemli rol oynadığı anlaşılıyor. Sümerlerin Aryenik mi yoksa Semitik bir halk olduğu hala tartışmalıdır. Bilindiği gibi Sümer uygarlığının ortaya çıktığı aşağı Mezopotamya Kürdistan’a yakın mesafededir. Sümer kent devriminin, neolitik teknik ve toplumsal yaratımlara dayanarak geliştiği kesindir. Buna rağmen aşağı Mezopotamya’nın neolitik süreci hemen hemen yaşamadığı anlaşılıyor. Aşağı Mezopotamyalılar neolitiği yaşamdan kent devrimini nasıl gerçekleştirdiler? Bundan dolayı Sümer uygarlığını yaratan halkın, başka bir yerden buraya göç eden bir halk olduğu ve büyük ihtimalle de Zağroslardan geldiği yargısı güçlenmektedir. Çünkü o dönemin Zağros halkı neolitiğin zirvesini yaşıyordu. Ayrıca Sümer dil ve kültürü üzerine yapılan araştırmalar sonucunda dağ kültürüne ait birçok simge ve motifin olduğu anlaşılmıştır. Aşağı Mezopotamya gibi ovalık bir yerde yaşayan bir halkın kültür/sanatında dağa ilişkin bu kadar simge, motifin olması neyin işaretidir? Bu da ayrıca Sümerlerin aşağı Mezopotamya’nın sonradan gelen dağlı bir halk olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik Sümercedeki birçok kavramın şimdiki Kürtçe ile büyük benzerlikleri var. Etimolojik açıdan da var olan bu benzeşmede etnik bir örtüşmeye de delalet ediyor.

Antik ve klasik çağlar açısından Kürtlerin uygarlık tarihinde yer aldıkları görülüyor. Guti, Huri, Hitit, Mitani, Kassit, Urartu… tüm bunlar Kürtlerinde kısmen uygarlıkçı bir gelenek yarattıkları gösteriliyor. Fakat Kürtlerdeki asıl baskın eğilim anti-uygarlıkçı eğilimdir.

Neolitik sürecin başat temsilcileri olan Kurti ve Hurrit kabileler çeşitli adlar altında uygarlık tarihini etkilemişlerdir. Kürtlerin merkezi uygarlıkla ilişkileri çok gelgitli, karmaşık ve çetrefilli olmuştur. Bu ilişki günümüzdeki Kürt gerçekliğini oluşturan temel unsurlardan biridir.

Kürtlerin uygarlıkla ilişkileri, ağırlıklı olarak çatışmalı temelde şekillenmiştir. Sümer dönemindeki dağova çelişkisi ve buna dayanmaktadır. Açıktır ki dağlılar –Kurti, HurilerSümerler için ötekidir. Sümer dilinde Kur, Hur kelimeleri dağ, tepe anlamlarına gelmektedir. Kurti-Hurriler dağlılar oluyor, Sümerler açısından. Gılgamış, dağlılara karşı savaş seferlerine çıkıp onları “Uygarlaştırmaya” çalışır. Tanrıca Ninhursag dağlıdır aslında. Dağ tanrıçasıdır. Dağlık anaerkilliği ifade ederken kent-devlet Gılgamış şahsında ataerkilliği temsil etmektedir. Sümerlerin aslen dağlı bir halk olmalarına rağmen, Kurti-Huriler şahsında geliştirilen dağlı Kurti öteki kimliği egemenlikçi bir kültürel inşadır.

Kürtlerin devletçi uygarlığa karşı isyanı, direnişi çok güçlü oldu. Kürtler büyük bir oranda direniş yöntemi olarak, Toros-Zağros dağlarının zirvesinde yerleşerek devletçi uygarlıktan uzak kalmayı seçtiler. Kürtlerdeki dağ kültürünün güçlü olmasının bir nedeni de budur. Dağların sağladığı güven ortamında Hurrit kabileler dil-kültürlerini koruyabilme olanaklarını buldular.

Kürtler, zaman zaman uygarlık merkezlerine karşı saldırıya geçmişlerdir. Karşı tepki olarak gelişen bu akımlar sonucunda birçok kez uygarlık merkezleri ele geçirilmiştir. Gutilerin, Kassitlerin aşağı Mezopotamya fetihleri, Mitanilerin Babil, Medlerin Ninova işgalleri bunlara örnektir. Kürtler, salt dağların doruklarına çekilerek varlıklarını koruyamayacak duruma geldiklerinde, karşı saldırı bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.

Kürt iki temel karakteristik özelliği devletçi uygarlıkla etkileşim sonucu şekillenmiştir. Egemen kültür ile ilişkili olan üst sınıf aristokrasi ile alt sınıfları oluşturan kesimler adeta ikili bir yapı ortaya çıkmıştır. Üst sınıf hep yabancı işgalcilerle hareket edip kendini kabile ve halk kültürüne yabancılaşmıştır. Kendi kültürünü işe yaramaz gören bu sınıf geleneksel Kürt kültürü üzerinde tahribatlar yaratmıştır. Kendi içine kapanmayı esas alan alt sınıf ise dağlar da ya da kuytu ovalarda kendi geleneksel kültürünü, kabile değerlerini, binlerce yıl çokta değişmeden günümüze kadar taşıya bilmiştir. Bu iki kesim arasında muazzam fark, varlığını gerçek kültür ile sahte Kürtlük şeklinde kurmuştur.

Kürtlerin dağ-ova alt sınıf kültürü, uygarlık karşısındaki direnişini hep sürdürmüştür. Kürtlerin bu kültürü anti uygarlıkçı demokratik bir kültürdür. Kürt alt sınıf kültürü, Kürt kabileciliğinde ve kimi dinsel mezhepsel hareketlerde, tarikatlarda varlığını sürdürmüştür. Devletli uygarlığa karşı, binlerce yıl farklı formlarda devam etmiştir.

Örneğin Zerdüştlük bir Mağ rahibi olan ve Spitama aşiretine mensup Zerdüşt peygamber tarafında geliştirilen antiuygarlıkçı bir dinselahlaksal sistemdir.

Kadına olumlu yaklaşımı, özgür ahlakı esas alması, doğayı kutsallık derecesinde değerlendirmesi, bütün bunlar anti-uygarlıkçı niteliklerini dille getirmektedir. Günümüzün Alevilik, Ezidilik ve Ehli hak dinsel hareketleri de aynı geleneğe dayanmaktadır.

Ortadoğu da İslamiyet’in yükselişi ile birlikte Kürtlerin ikilli yapısı geçmişte olduğu gibi bu dönemde de benzer rolleri oynamışlardır. Aslında İslamiyet’in iktidarlaştığı sürece Arap, Türk, Fars ve Kürtlerin yaklaşımı haliyle ilginçtir. Arap, fars ve Türkler İslamiyet’i kendi toplumsal süzgeçlerinden geçirip kendi devlet sistemlerini buna dayanarak kurmalarına rağmen Kürtlerin İslamiyet’e yaklaşımı hayli farklı olmuştur. Üst sınıf Kürtlüğü suni İslam’ı benimseyip ve Türk-devlet iktidar sistemleri içinde erimeyi seçmiş, alt sınıf Kürt geleneği de devlet dışı yapılarda muhalif bir duruşu esas almıştır. Özellikle sofi tarikatlarda ifadesini bulan bu anti-uygarlıkçılık aslında hayli bir etkilide olmuştur. Bir nevi dönemin sivil toplum hareketi olan bu sufi tarikatlar, devlet dışında kalan Kürt toplumsal tabakalarına dayanmaktadır. Sufi tarikatlar özgün dini yorumlarıyla birlikte Kürt kültürünün çok geniş bir coğrafya da etkili olmasını sağlamıştır. Endonezya gibi Kürdistan’a hayli uzak bir coğrafya da bile Kürt Sufi tarikatlarının etkisini görmek mümkündür. Endonezya da kimi araştırmalar yapan Hollanda asıllı Kürdolog M.V Bruinessen, orada Sufi Kürt tarikatların etkisini birinci elden gözleme olanağı bulmuştur. Tarihin bir döneminde Sufi Kürt tarikat hocalarından öğrenen “… Endonezyalılar, İslam’la Kürtleri birleştiriyorlar. Bugün ‘Kurdi’ aynı zaman da dindar ailelerde erkeklere özel ad konumunda”(Bruinessen)

Sonuç olarak devletçi uygarlığa karşı Kürtlerin alt sınıf kültürü günümüz açısından bile önemli bir duruşu ifade etmektedir. Kültürel tarihin temsilcisi olan Kürtler, kapitalist moderniteye karşı direnişin öncü gücüdür. Kapitalist, ulus-devletçi, endüstriyalist modernite tüm toplumsal sorunların kaynağı haline gelmiştir. İnsanlık için yeni bir çıkışa ihtiyaç var.

 

Yararlanılan Kaynaklar

  • Moderen Toplusal Düşünce sözlüğü
  • Kürtler –Zuhdi El Dahhodi
  • Demokratik Uygarlık Manifestosu A.Öcalan
  • Uygarlığın Doğuşunda Kültür ve Kürtler
  • Sait Yıldırım
  • Kürdoloji’nin Bahçesinde M. Van Bruinessen
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.