Düşünce ve Kuram Dergisi

Özgürlüğün Dinmeyen Ezgisi; Aleviler

Kemal Bülbül

İnsanlık tarihi boyunca Alevilik ile egemen inkârcı sistemler arasında yaşanan çatışma bir “İktidar kavgası” değildir. Hak ve hakikatin egemenle çatışmasıdır. İnsanlık tarihi boyunca diyoruz çünkü biz Aleviler Hak ve hakikat için Hak yolunda yürüyen cümle insanları ve toplulukları kendimizden sayarız. Bu anlamda hakikat mücadelesi değişik adlar altında yapılsa da amaçladığı hedef aynıdır. Alevilik insanlığın nice bedeller uğruna var ettiği hakikatin nice bedeller uğruna yaşatılan değeridir.

Bu yorumu iddialı, abartılı bulanların Aleviliğin tarihçesine, inançsal, kültürel, toplumsal değerlerine bakmalarını öneririz. Resmi tarihin amaçlı, taraflı yorumları ve “Araştırmaları” üzerinden bir Alevilik okuması yapılamaz. Bu Aleviliğe yapılacak en büyük hakaret ve saldırı olacaktır. İfade etmeye çalıştığımız hakikati yazının ilerleyen bölümlerinde açıklamaya çalışacağız.

Alevi inancı için bilen, bilmeyen hemen herkesin kullandığı bir kavram vardır. “Sözlü kültür!” Bu kavram neden kullanılır? Alevi inancı “Sözlü kültürden” miibarettir? Yazılı kaynakları yok mudur?

Alevi tarihini yazanlar resmi ideolojinin görevlendirilmiş kişileridir. Durum böyle olunca Alevilik resmi ideolojinin sınırları içinde kalmıştır. Alevi tarih yazımı, yakın tarihte İttihat ve Terakki Cemiyeti ile başlar. 1960 Askeri darbesi Alevi inancı hakkında “Araştırmaların” yoğunlaştığı 2. Dönemdir. 12 Eylül Asker darbesi ile başlayan dönem 3. Dönemdir. Her üç dönemde de Alevilik için Türk/Alevi/İslam yorumu yapılmıştır. 1990’larda başlayan Alevi Tarih Yazımı içinde aynı amaçlı kişileri bulundursa da daha objektif ve hakikate yakın çalışmaların olduğu dönemdir. TC’yi kuranların çok önemli bir kesiminin devşirme olduğu bilinen bir gerçektir. “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” Ziya Gökalp’in tezidir. Avrupa merkezli “Ulus devlet” anlayışını Türkiye’ye uyarlamanın başlangıcı bu “Tez” ile olmuştur. Ulus devletin mantığı, psiko/ sosyal yapısı, kurumları, toplumsal ilişki biçimi ve birey tipi Ziya Gökalp ve İttihatçıların ideolojisi üzerine yapılandırılmıştır. Amaç böyle olunca mevcut zihniyet tüm etnik ve inançsal kimlikleri kendi kontrolünde tutmak ve kendine göre tanımlamak gibi faşizan bir yönteme başvurmuştur. Türkiye’nin yüz yıllık sorunu budur. 20. Yüzyılın başında egemen inkârcı zihniyetin zor ve katliam yoluyla şekillendirdiği tek tip kimlik çalışmasının hedeflerinden biri de Alevi inancını Türk/İslam kimliği içinde eritmek ve Alevileri bu “Kimliğin güvencesi yapmaktır.” Cumhuriyet’e giderken oluşturulması amaçlanan tek tip kimliğe engel durumlardan biri de Aleviliktir.

Anadolu ve Mezopotamya ve yakın çevresinde yaşayan Aleviler bu coğrafyada egemen olan zihniyetin hedefi olmuştur. Doğu, batı kavşağında ana geçiş güzergâhı olan coğrafyamız mevcut zenginlikleri ve jeopolitik konumu nedeniyle egemen iktidar güçlerinin iştahını her dönem diri tutmuştur. Egemen iktidarlar istedikleri tek tip bir yapıyı oluşturmak için katliam, sürgün, göç ettirme, yıldırma, bastırma, susturma ve asimilasyon politikasını sistematik olarak uygulamışlardır. Alevi inancı kutsal değerleri, toplumsal örgütlenme biçimi  çerçevesinde  yaşama  ve  yaşamın süreçlerine getirdiği tanım bakımından egemen iktidar zihniyetinden farklıdır. Bu farklılık sebebiyle her zaman hedefte olmuştur. Alevi inancının örgütlenme biçimi ocaktır. Ocak; mürşit, pir, rehber ve talip topluluğundan oluşur. Ocak sisteminin kendine özgü kurumları ve işleyişi vardır. Mürşit, pir (Dede), rehber ve talip topluluğu arasında karşılıklı sorumluluk vardır. Talip topluluğunun yaşamsal gereksinimleri bu sistematik içinde sağlanır, giderilir ve örgütlenir. Ocağın kendi içinde ekonomik, siyasal, hukuki, kültürel örgütlenmesi vardır. Bu örgütlenme egemen zihniyetin inançsal örgütlenmesi ve devlet yapılanması ile uyuşmaz. Alevi inancı egemenlik yerine eşitliği, tutuculuk yerine özgürlüğü, katı merkeziyetçilik yerine yatay örgütlenmeyi benimser. Talip (Can) ocak topluluğu içinde pasif, biat eden, bekleyen konumda değildir. Taliptir, tabidir ama aktif ve dinamik niteliğe haiz olup haklarını bilen, kullanan ve gerektiğinde geliştiren, gerektiğinde sorgulayan konumdadır. Oysa egemen iktidarların din ve inanç anlayışındaki “Kul” aciz, günahkâr, edilgendir ve ihsan bekler! Egemen iktidarların din ve inanç anlayışında “Kul” günahı ve sevapları için “Öbür dünyada” ödül ve ceza ikileminde kıskaca alınmış, dolayısıyla toplumsal kontrol ve oto kontrol yerine durum “Uhrevi âleme havale” edilmiştir. Ama Alevilikte durum böyle değildir. Cem Alevi inancının temel ibadetidir. Cemde yürütülen “12 Hizmet” ise canların olma, oluşma, dönüşme, kendini bilme ihtiyacının yerine getirilmesidir. Ocak sistemi içinde cemde yola ikrar veren bir Alevi birey için sorunların çözümü “Uhrevi âlem” değil dünyevi ortamdır. Talipler (Canlar) pirin ve cemde bulunan canların huzurundan görgüden, sorgudan geçer ve yaşamsal arınmaya ulaşırlar. Alevilikteki “Müsahiplik” kurumu da bu anlamda çok önemli bir ahlaki, sosyal kontrol mekanizmasıdır. Müsahipler, müsahip(Yol kardeşi, Ahiret kardeşi… Tahtacı Alevilerde Hacı da denir)oldukları andan itibaren birbirlerine karşı yaşamın gereksinimleri için sorumluluk almış olurlar. Müsahiplik kurumu öyle derin sorumlulukları olan bir kurumdur ki, müsahiplerden biri sebeple “Yol düşkünü” olduğunda müsahibi de yol düşkünü sayılır.

Görüldüğü gibi Alevilik kendi hukukunu kendisi üretir ve yaşatır. Bu durum egemen inkârcı, tek tipçi iktidarların hukukunu tanımamak anlamına gelir. Alevilere sistematik olarak uygulanan zulüm ve katliamın sebeplerinden biri budur. Zulüm ve katliamın bir başka nedeni ise vergidir. Aleviler kendi ocak sistemi içinde ocaklarına ve ocak zadelerine “Hakullah/Çıralık” verirler. Hakullah, çıralık ocağın devamı, ocak zadenin taliplere karşı sorumluluklarını yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu ekonomik olanağın aracıdır. Ayrıca Hakullah/Çıralıktan ihtiyaç sahibi taliplere pay verilir. Ocakzadelere gelen mihmanların gereksinimleri giderilir. Aleviler vergiyi, egemen iktidarın haksız kazanç elde etmesi olarak görürdü. Zira devlete verilen vergi kendilerine “Hizmet” olarak dönmez, katliam ve zulüm olarak dönerdi. Alevilere sistematik olarak yapılan zulüm ve katliamların sebeplerinden biri de “Askerliktir.” Aleviler devlete devşirme asker vermeyi hiçbir zaman kabul etmediler. Pir Sultan Abdal ile Hı(n)zır Paşa’nın hikayesi bunun en açık örneğidir.

Aleviliğin “Sözlü kültürden ibaret” olduğunu söyleyenler şu hakikati unutuyorlar. Sistematik zulüm ve katliam uygulayanlar yazılı kaynak mı bıraktılar ki? İşte tarihteki Alevi katliamlarından bazıları; 755 Ebu Müslim Horasani (Medayin/Rumi Bağdat) 922 Hallacı Mansur (Bağdat… Görgü Cemlerindeki 1. Dar Onun adınadır)1238 Baba İlyas (Amasya Kalesi)1239 Baba İshak (Malya Ovası/Kırşehir) 1393/94()? Fazlullah/Fazlı(Nahçıvan… Seyit Nesimi’nin Mürşidi. Görgü Cemlerindeki 2. Dar Onun Adınadır) 1417/18(?) Seyit Nesimi (Halep/Şam… Görgü Cemlerimizdeki 3. Dar Onun Adınadır)1511 Şahkulu Sultan (Teke Yöresi/Gökçay) 1514 Yavuz’un (I. Selim) Yaptığı Katliam/Soykırım… 1518 Bozoklu Şeyh Celal (Celali… Erzincan) 1519 Şah Veli (Sivas) 1526 Baba Zünnun (Höyüklü) 1527/28 Şah Kalender Çelebi (Nurhak) 1533/1534 I. Süleyman/Kanuni’nin Yaptığı Katliam/Soykırım… 1547/1551 veya 1578/1590 Koca Haydar/Pir Sultan Abdal (Sivas… Mal Pazarı Meydanı) 1606/1611 Kuyucu Murat Paşa’nın yaptığı Katliam/Soykırım… 1826 II. Mahmut’un Yaptığı Katliam/Soykırım…!!!

Cumhuriyet Dönemi; 6 Mart 1921/20 Haziran 1921 Koçgiri Soykırımı… 4 Mayıs 1937/1938 Dersim Soykırımı… 1937 Alişer ve Zarife (Dersim) 15/17 Kasım 1937 Pir Seyit Rıza (Elazığ… Buğday Pazarı Meydanı) 6 Ağustos 1938 Zine Gediği Katliamı (Dersim, Erzincan arası… 95 kişi kurşuna dizilir) 2 Haziran 1966 Ortaca (Muğla) Saldırısı… 1968 Hekimhan (Malatya) Saldırısı… 11 Haziran 1967 Maraş/Elbistan Katliamı (Mahsuni Şerif Konseri Sonrasında) 1 Mart 1971 Hatay/Kırıkhan Saldırısı… 18 Nisan 1978 Malatya Katliamı… 4 Eylül 1978 Sivas Katliamı… 19/24 Aralık 1978 Maraş Katliamı… 3-4 Temmuz 1980 Çorum Katliamı… 2 Temmuz 1993 Madımak/Sivas Katliamı… 12 Mart 1995 Gazi/İstanbul Katliamı… 14/15 Mart 1995 Ümraniye Katliamı…!!! Bu vahşet ve sistematik kırım karşısında hangi yazılı kaynak kalır. Alevi yol uluları budurumubildikleri, gördükleri için sözlü aktarımla, nesilden nesile inancın, kültürün yaşatılması yoluna gitmişlerdir.

Yeniden İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) dönemine dönecek olursak, 1826 II. Mahmut döneminden başlayarak, Tanzimat, İttihat ve Cumhuriyet’in erken dönemi Aleviliğin tümüyle ortadan kaldırıldığı, yasaklandığı dönemdir. 1826, 1939 arası Türk/İslamcı tek tip kimliğin yapılandırıldığı dönemdir. Bu dönemde yapılamayan “Eksik kalanlar” da 1960 Askeri Darbesi, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Askeri Faşizmi ve günümüzde yürütülen “Alevi açılımı” ile sonuçlandırılmaya çalışılıyor. iTC’nin görevlendirdiği kişiler (Baha Sait, Ziya Gökalp, Abdülbaki Gölpınarlı, Fuat Köprülü vb.) Aleviliğin “Orta Asya’dan gelen Türk Kültürü ve İslam’ın Halk yorumu” olduğunu kanıtlamak için olmadık yalanlara, uyduruk yöntemlere başvurmuşlardır.

“Gerekli desteği almak için” Alevi Ocak Zadelerine mektuplar yazan, Sivas’tan Ankara’ya giderken Hacıbektaş Dergâhına uğramayı ihmal etmeyen Mustafa Kemal ve cumhuriyetin kurucu zihniyeti “Tekke ve Zaviyeler kanunu” ile Aleviliği resmen yasaklamıştır. “Tekke ve Zaviyeler Kanunu” ile oluşturulan yapıyı pekiştirmenin bir aracı “Diyanet İşleri Başkanlığı” bir aracı da sahte “Laiklik” ilkesidir. Tıpkı Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda olduğu gibi kurucu zihniyetle “İttifak eden” Aleviler, kurucu zihniyet tarafından yasaklanmıştır. Yasak yetmemiş yine Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyetin kurucu zihniyeti deAlevilerin “Kökünü kazımak için “ne gerekiyorsa yapmıştır! Aslında Aleviliğin “Yasaklanacağının” ilk belirtisi Cumhuriyet kurulmadan önce 1920/21 tarihinde yapılan Koçgiri Katliamıdır. Ulus Devletin tek tip Türk/İslamcı kimliğine “Engel” oluşturan Alevilik “Hizaya getirilmeliydi!” Batıdaki Türkmen Aleviler Osmanlı döneminde bastırılmış, susturulmuş ve “Hizaya getirilmişti!” Sıra Kürt Alevilerdeydi! Türkmen Aleviler “Bir kere suçlu” Kürt Aleviler “İki kere suçlu ve çok tehlikeliydi!” Koçgiri, arkasından Dersim… Alevi Ocak kültürünün ve Kürt etnik kimliğinin güçlü olduğu bu iki bölge kesinlikle “Halledilmeliydi!” Tedip, tenkil, tertele… Adı konmamış bir soykırımdır. 2 Temmuz 1993 Madımak katliamı Koçgiri katliamında “Yarım kalanları tamamlama” çalışmasıdır.

1960 Askeri Darbesi için “İlerici, görece ilerici” diyenler 1961 Anayasasını “Haklarımızı tanıyan bir anayasa” olarak görenler şu hakikati bilmezler mi? Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bu günkü statüsüne 1961 Anayasası ile kavuşmuştur. Ayrıca Genel Kurmay Başkanlığı’nın statüsü, Milli Birlik Komitesi (12 Eylül Askeri Darbesi ile Milli Güvenlik Konseyi oldu) gibi vesayet kurumları da 1961 Anayasası tarafından sağlandı. Bu dönem Alevilerin yoksulluk, açlık, işsizlik ve baskı nedeniyle yoğun olarak köylerden kentlere göç ettiği, yurt dışına göçmen işçi olarak gittiği dönemdir. 1960 Askeri Darbesi ile birlikte kentlere göç eden Alevilerin “Yöre derneği kurma” çalışması başlamıştır. Görünürde “Dayanışma, paylaşım, ortak kültür” amacıyla kurulan “Yöre dernekleri” giderek kendine yabancılaşan Alevi toplumu için ciddi bir asimilasyon kurumu haline dönüşmüştür. Bugün büyük oranda aynı amaca hizmet etmektedir. Alevilerin devlet kurumlarında “Odacı” olarak “İstihdam edildiği” bu dönemde Hak Âşıklarının (Halk ozanı) birçoğu (Âşık Daimi, Feyzullah Çınar, Aliekber Çiçek, Âşık Hüdai…) devlet kurumları ve belediyeler tarafından karın tokluğuna çalışmaya mahkûm edilmiştir. Devletin birinci derecede yetkilileri (Cumhurbaşkanı, Başbakan) halk ozanları ile “İlgilenir” olmuş hatta kimi devlet yetkililerinin (Cemal Gürsel) “Aslında Alevi olduğu” tevatürü ortalığa yayılmıştır. Bu süreç devletin Aleviliği Aleviler aracılığı ile kuşatma sürecidir.Bu konuda önemli bir başarı da sağlanmıştır. Türkiye Birlik Partisi sanıldığı gibi “Aleviler tarafından” kurulmamış emekli generaller tarafından kurulmuştur. TBP Alevi toplumunu 1960 Gençliği ile başlayan siyasallaşma sürecinin dışında tutmanın bir aracıdır. 1960/68 Kuşağı Devrimci, demokrat gençliği Aleviler için doğru bir politika belirleyemeyince Aleviler iyice devlet eksenine girmeye başlamıştır. 1960 ve 70’li yıllar devlet kontrolünde yürütülen Alevi katliamlarının zirve yaptığı dönemdir. Devrimci siyasetin halkla buluşmasını engellemek, toplumu terörize etmek, askeri darbeye zemin hazırlamak, yeni gelişmekte olan Kürt Siyasal Hareketini boğmak, Türk/İslamcılığı hâkim kılarak Tek Tip kimliği nihai anlamda pekiştirmek, Alevilerin gelişmekte olan kentleşmede etkin olmasını, pay almasını engellemek… vb. sebeplerle sistematik Alevi katliamı sürdürülmüştür. Bu arada Türkiye’deki etkin, aktif siyaset yürütücülerin farkında olmadığı bir hakikat vardır ki, tarihi bir yüzleşmeyi gerektirir. 1235/1240 Arasında Dede Kargın “Halifesi” Baba İshak ve Baba İlyas’ın yürüdüğü güzergâh çok iyi incelenmelidir. Antep, Maraş, Adıyaman, Malatya, Sivas, Yozgat, Tokat, Amasya, Çorum, Kırşehir… Bu güzergâh Baba İshak ve Baba İlyas’ın yürüdüğü yoldur. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde Alevi Katliamlarının büyük bir bölümü bu hatta yapılmıştır. Bu hat (Türk, Kürt) Alevilerin yanında Ermeni ve başka halklarında yaşadığı hattır. Ermenilerin 1915 “Tehcir kanunu” ile “Kökü kazınmıştır.” Aleviler için uygulanan sürgün ve katliam politikası ise kesintisiz devam etmiştir. 1960 – 70’li yıllarda mevcut durum karşısında eksik ve yetersiz kalan Türkiye Devrimci hareketi ne ilginçtir ki varlığını ve mücadelesini bu hat üzerinden yürütmeye çalışmıştır. Türkiye Devrimci Hareketinin destansı önderleri İbrahim Kaypaka’ya (Çorum – Dersim) Mahir Çayan ve arkadaşları (Kızıldere/Niksar, Tokat) Deniz Gezmişler (Şarkışla, Gemerek) ve daha bir çok örnek…!!!Devletin uyguladığı asimilasyon ve sistematik katliam politikası sonucu günümüzde bu hat Türk/İslamcılık için “Güvence” olmuştur. Oysa Türkiye’nin demokratikleşmesi bu hattın kendi öz kimliğine kavuşması ile çok yakından ilgilidir. Genel hatları ile anlatmaya çalıştığımız Alevi Tarihçesinde nihai bir dönemeçteyiz. AKP Hükümetin “Alevi açılımı” ve “Demokratik çözüm süreci” Alevilik ve Aleviler için keskin bir dönemeçtir. 20. Yüzyılın başında egemen inkârcı zihniyet tarafından oluşturulan “Ulus devlet ve tek kimlik” konsepti tükenmiştir. Dünya konjonktürü “Gereği değişim” ile Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu değişim arasında kimi kısmi benzerlikler olsa da hakikat bu değişim ihtiyacından ibaret değildir. Türkiye Devrimci hareketinin 60,70’li yıllardaki enerjisi, Kürt

Siyasal Hareketinin son 30 yıllık enerjisi yapısal değişimi zorunlu kılmıştır. Alevi toplumu her iki siyasal güç ve doğu, batı arasında katalizör niteliğindedir. Devletin tek tip kimlik yaratma ideolojisinin hedefinde Türk/İslam dışında kalan etnik ve inançsal kimlikler vardır. Aleviler ve Kürtler “Devletin bölünmez bütünlüğü için asıl tehlikedir!” Laik, Demokratik Cumhuriyet için, eşit yurttaşlık ve temel özgürlüklerin yaşanabilir duruma gelmesinde ana aktör Kürt Halkı ve Alevi Toplumudur (Ki Alevilerin önemli bir bölümü Kürt’tür.) “Demokratik çözüm süreci” Türkiye’nin tüm sorunları için bir anahtar niteliği taşırken, resmi ideolojinin ayrıştırma, karşıt hale getirme, kara propaganda, kirli savaş konsepti bu birlikteliği sorunlu hale getirmiştir. Sorunu gidermek bir yönü ile örgütlü “Demokratik Alevi Hareketinin” sorumluluğunda olsa da asıl sorumluluk siyaset kurumundadır.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.