Düşünce ve Kuram Dergisi

Rojava Devrimi Ortadoğu İçin Yeni Bir Yerel Demokrasi Modelidir

Aydın Palul

Pozitif Siyaset Çizgisi

Ortadoğu’da devlet yıkma-devlet kurma eksenli devrim anlayışı ve bunun karşısındaki komplocu-darbeci devlet geleneğinin her ikisini de aşan bir çizgi olarak yerel demokrasi çizgisi Rojava Kürdistan’da yaşam bulmaya başlamıştır. Yıkıcı değil yapıcı, inşa edici olan bu siyaset çizgisiyle demokratik uluslaşmanın tüm boyutlarıyla pratikleşmesi sağlanmaktadır.

Rojava devrimi ve izlediği siyaset tarzı, Sovyetler Birliği sisteminin ardından demokrasi ve sosyalizm adına dünyada yaşanan tıkanıklıklara yanıt olma adına tüm dünya halklarınca ilgi ve sempatiyle karşılanmaktadır. Salt teorik değil pratik bir deneyim olması ve El-Kaide çetelerinin saldırılarına karşı gösterdiği başarıyla gün geçtikçe tüm insanlığın ilgisine daha fazla mazhar olmaktadır. Karşıtları tehlikeli görerek tasfiye çabalarını derinleştirirken, sistem muhalifleri de umutlarını büyüterek heyecan duymaktadır

Pozitif siyasetin yapıcı gücü, dincilik ve milliyetçilik kisvesiyle yüz yıllardır birbiriyle çatıştırılan halkların demokratik birliğini bir ütopya olmaktan çıkarmıştır. Bu anlayış, Suriye’yi Ortadoğu’nun İsviçre’si haline getirebileceği gibi, Rojava sayesinde (devlete dayanmayan karakteriyle) onu da aşan yeni bir model olmaya adaydır. Suriye tarihsel karakter olarak her çağda bir “orta alan” rolünü oynamış, ezilen halkların sığınağı ve buluşma yeri olmuş, dengeler arasında kendi özgün konumunu korumayı bilmiştir. Yönetim rejimlerinin demokratik karakterde olmasını koşullayan çok dinli, dilli, kültürlü yapısı aynı zamanda diktatörlük dayatmalarına karşı direngen olmasının da kaynağı durumundadır.

Bugün Rojava’da yaşanan devrim ve inşa edilen toplumsal sistem Demokratik Ortadoğu’nun prototipi olmaktadır. Tunus, Yemen, Mısır gibi ülkelerde darbe ve yeniden darbe kıskacı aşılamazken Rojava halkı demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.

Demokratik Yerel Örgütlenmenin Zaferi

Demokrasi ile yerellik, yerellik ile evrensellik bir birleriyle kopmaz bağlar içerisindedirler. Ne kadar yerel olunursa o kadar demokratik, ne kadar demokratik olunursa o kadar da evrensel olunur. Rojava halk devrimi yerel ile ulusal ve evrensel olanın bağlantı modeli olarak öne çıkmaktadır.

19 Temmuz Devrimi’nden sonra Rojava’da halk inisiyatifiyle yeni bir toplumsal sistem örülmeye başlanmıştır. Yediden yetmiş yediye gerçek bir halk direnişi ve savunma hattı oluşturularak hiçbir tekniğin veya maddi gücün alt edemeyeceği sosyo-politik bir düzey yaratılmıştır.

Burada kilit önemde olan yerel yönetimler, komün ve meclis tarzında dönüşüme tabi tutulmuştur. Çarpıcı ve ayırt edici bir özellik olarak mevcut belediye başkanlıkları ve meclislerinin görevlerini sürdürmelerine müdahale edilmemiş, yani el koyma mantığıyla hareket edilmemiştir. Esas alınan çizgi demokratik dönüşüm çizgisi olup devletçi-iktidarcı el koyma mantığından farkını açık bir şekilde ortaya koymuştur. Ayrıca etnik ve kültürel farklılıklara kapsayıcı yaklaşılmış; Mesihi, Süryani, Arap veya diğer halk ve inanç guruplarının yöne timde olduğu belediyelerde de demokratik dönüşüm esas alınmış, yönetim olgularına saygıyla yaklaşılmıştır. Burada da pozitif siyaset tarzı kendisini göstermiş, öz yönetim sisteminin inşası stratejik düzeyde ele alınarak halklara güven verilmiştir. Bu güven zemininde belediyelerin demokratik dönüşümü daha sağlıklı geliştirilebilecek, tamamen halka ait olması sağlanabilecektir.

Tarihsel temellerine bakıldığında belediyelerin halkın komünal örgütlenmeleri olduğu görülür. Devletçi iktidarcı uygarlık sistemiyle birlikte halkın elinden alınmış, gasp edilmiş ve devletin kurumu haline getirilmiştir. Aslında çalınmış olan öz yönetim hakkıdır. Bu tespitten yola çıkarak bu alanda demokratik mücadele vermek toplumsal devrimin vazgeçilmezidir.

Kuzey Kürdistan deneyiminde önce özgür belediyecilik, son beş yıllık süreçte de özgür demokratik yerel yönetimler modeli somutluk kazanmış ve bu model çerçevesinde, çalışmalar yürütülmüştür. Kuzey Kürdistan’da devletle yan yana bir sistem örgütlenmesi ve bunun bin bir türlü zorluğu yaşanmış ve yaşanmaya devam ediyor. Siyasi soykırım tutuklamaları, konfederal örgütlenmeye izin vermeyen devletçi sistem müdahaleleri biliniyor. Ancak Rojava’da yaşanan yeni bir durumdur ve tamamen farklı bir yaklaşımı gerektiriyor. Burada devletçi sistem müdahalesi önlenmiştir. Yaşanan savaşın zorluklarına rağmen toplum kendi sistemini inşa etme temelinde büyük avantajlar yakalamıştır; bu da halkın mücadelesiyle sağlanmıştır. Kendi sistemini devlet dışı oluşturma deneyimi gelişmektedir. Bu deneyim Kuzey Kürdistan’da yürütülen yerel yönetim çalışmalarını da birebir etkileyecek ve ileriye taşıyacak özelliğe sahiptir.

Komünal yaşamı örgütleme konfederal sistemi örgütlemedir. Devletçi sistem dışında düşünmek, bugüne kadar oluşturulmuş sınırları zihniyet ve pratikte aşmak, alternatif yaşam ve sistem oluşturmanın günlük pratiğini geliştirmek hassas bir yoğunlaşma ve çalışma demektir. Demokratik siyasetinden, ekolojik ve ekonomik yaklaşımından, kadın özgürlükçü anlayışla özgür yaşamı inşa çalışmaları demokratik toplumsallığın bütününü kapsamakta, yerel veyerinden yönetimin, özyönetimin gücünü açığa çıkarmaktadır. Bu deneyim Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda tanımlanan düzeyi aşarak dünyaya yeni bir model sunmaktadır. Demokratik özerkliğin özyönetime ve özgür topluma dayalı uygulamalarını dünya deneyimi haline getiren bir misyon kazanmış bulunuyor. Devleti sadece “genel koordinasyon” durumuna getirme, halkların özgürlük sistemini geliştirme temelinde radikal demokrasi hayat bulmaktadır. Dünyada değişik deneyimler vardır, bu da Kürdistan’ın deneyimi olacak ve karşılıklı öğrenilecek pratiklerle demokratik toplum yönetiminin zenginliği açığa çıkarılacaktır.

Rojava deneyimi yerel demokrasinin çözümleyici özelliğini ve önemini şimdiden çarpıcı olarak gözler önüne sermiştir. Haseki dışında Rojava’da il statüsünde olan yerleşim alanı bulunmazken bugün Qamışlo il statüsüne kavuşturulmuş bulunmaktadır. Beş yüz binden fazla olan nüfusuyla idari yapılanması ilçe statüsüne göre örgütlenmişken bugün il olmasının getirdiği yükümlülükleri karşılayabilecek durumda değildi ve bunun getirdiği sorunlar bulunuyordu. Fakat kısa sürede hem merkezde kurulan yeni komisyonlarla hem de yerellerde, mahallelerde kurulan yeni belediyelerle çözüm yoluna girilmesi başarılmış, ayrıca eşbaşkanlık sistemi uygulanmaya başlanmıştır. Devlet olmadan bu işlerin başarılamayacağı düşüncesi kırılmıştır. Toplumsal psikolojide ve zihniyette ulaşılan yeni düzey devrimsel nitelik taşımaktadır ve bunun kadar büyük bir zafer yoktur. Böylece toplumun öz güveni gelişmiş, ahlaki-politik gücüyle devletsiz bir sistem inşa edilmeye başlanmıştır.

Rojava’da doğrudan demokrasi uygulaması açısından yurttaşın katılım sağlayabileceği en yakın yönetim birimlerinin oluşturulması esas alınmaktadır. Halk meclisleri, komünler ve belediyelere dayalı olarak öz yönetim pratiği yaygınlaştırılmaktadır. Rojava genelinde şu an 200 civarında belediye bulunmakta ve bu sayı yeni örgütlenmelerle artırılmaktadır. Coğrafik olarak küçük bir alan olması belediye sayısının sınırlı olması sonucunu doğurmamakta, yerleşim alanları ve nüfusa göre toplumsal örgütlenme geliştirilmektedir.

Dünyanın başka yerlerinde de az bir nüfusa hitap eden belediye örnekleri vardır. Fransa’da 37 bine yakın belediye bulunuyor; çünkü köy yerleşim birimi yok. Belediyelerin % 67’sinin nüfusu 700 (yedi yüz) kişiden azdır. Hatta nüfusu 50 olanyerlerde bile belediye vardır. Bununla birlikte binlerce komün bulunuyorve her komünün bir komünler birliğine üye olması zorunludur. Ayrıca 101 tane il, 26 tane de valiliğin yönettiği bölge yönetimi vardır, 3 tanesi özel konumda yönetimdir, diğerleri de ilçe vebucaklardır. Fransa’nın üniter ve merkeziyetçi yapısının doğurduğu sorunlar yerel yönetim tarzıyla dengelenmeye çalışılmaktadır. Yine İtalya’da 8088 adet belediye, 103 il ve 20 bölge bulunmaktadır. Japonya’da 47 valilik, 3.190 belediye bulunmaktadır. ABD’deki belediyelerin büyük çoğunluğunun nüfusu 2.500 kişinin altındadır. Almanya’da kırsal ve kentsel belediyeler ayrıdır; kırsal olanlar arasında ilçeler koordinasyon ve diğer hizmetleri sağlıyor. Kentsel düzeydeki belediyelerle aynı yetkilere sahiptirler. Hindistan’da yerel yönetimler daha çeşitlidir, köyler ayrı, kentler ayrı, komiteler ayrı, belediyeler ayrıdır ve 1750 tane belediye olup 5 ile 30 bin arası nüfusu olankentlerde kurulmuştur. Rojava’da belediye örgütlenmelerinin birbirine yakın köy ve mahalleleri kapsayacak tarzda, görece daha az bir nüfusa hitap etmesi demokrasi uygulaması açısından büyük önem taşımaktadır. Fakat hizmetlerin eşitsiz ve aşırı dağınık olmasının önüne geçmek için de birlikler oluşturmak gerekir. Fransa’da olduğu gibi 50 nüfuslu bir yerleşim biriminde bile illa belediye kurmak gerekmez; ister 50 kişi ister 5 kişi olsun bir komün olarak örgütlenmek ve kendi yereline dair belediye kararlarında sözsahibi olmak Rojava halk kültürünü Suriye devlet rejiminin etkilerinden arındırmak için hayati bir önem taşımaktadır. Bürokrasiye geçit vermeyen bir örgütlenme olarak komünler esastır. Buradan hareketle toplumsal inşa veörgütlenmenin merkezine komünlerin oturtulması ve bunların belediyelerle sözleşmesinin yapılarak katılım güvencesinin oluşturulması gerçekçi bir demokrasi yolu olabilir.

Demokratik Suriye ve Rojava Bölge Meclisleri

Bugünden kararlaştırılmış olan hedeflere bakıldığında Rojava zaten bu demokrasi yoluna girmiş bulunmaktadır. Kendi özgünlüğü içinde yerel ve bölgesel birlikler oluşturma hedefi bulunmaktadır ki bu da Cizre, Qobani ve Afrin’den oluşan üç bölge temelinde ele alınmaktadır. Bölge yönetimlerinin oluşumunda bölge içindeki yerleşim birimleri ve kültürler esastır.

Bölgeler birçok yerleşim biriminden oluşur: İl, ilçe, belde ve köy tarzında bir idari yapılanma yetmez, yukarıda ifade ettiğimiz gibi komünlerin yaygınlaştırılması hayati önemdedir. Aksi halde halk kendi hizmetini göremeyecek, sürekli olarak belediye ve hizmet kurumlarından bekleyen bir duruma sokulacaktır. Komünler temel öğretim kurumlarının kurulmasından çöplerin toplanması ve trafiğin düzenlenmesine dek birçok iş konusunda rol oynayabilir. Yerine göre görev ve rol tanımları yapılabilir.

Sadece belediyelerin değil halk meclislerinin örgütlenmesinde de bölgesel yönetim anlayışı geliştirilmektedir ki bu da yerele dayalı demokrasi anlayışı temelinde bir idari ve siyasi yapılanmaya gitmede belirleyici unsur olmaktadır.

Rojava’da yaratılan fark ve hedeflenen sistem, demokratik özerkliğin devlet alanı dışında inşa edilmesi için yakalanmış olan fırsata dayanmaktadır. Yönetim sisteminde halk meclisleri tek yetkili karar organıdır. Devlet artı demokrasi formülü burada zoraki bir uygulama şeklinde değil demokratik Suriye artı Rojava özerk bölgeleri tarzında ele alınmakta olupyerellerde hiçbir yetki devletçi otorite ve örgütlenmeye ait değil doğrudan halka aittir.

Halk meclislerinin niteliğine bakıldığında bunun Ortadoğu’da yeni bir çağ başlatmaya aday olduğunu belirtmek abartılı olmayacaktır. Meclisler, bir devlet otoritesine veya merkeziyetçi bir anlayışa dayanmamaktadır. Kimliği, dini, dili ne olursa olsun yöre halkının katılımını ve iradesini esas almaktadır. Söz, yetki ve karar ortak halk iradesindedir. Azınlık-çoğunluk nitelemeleri ve sınıflandırmalarını aşan eşit ve özgür katılım esastır. Bir birini dışlamayan, ötekileştirmeyen, eşitlikçi ortak yaşam kültürü Ortadoğu halklarının tarihsel karakteri olup bugün Rojava şahsında yeniden kökleriyle buluşma şeklinde canlanmaktadır.

Ortadoğu’da siyaset yapan her güç Rojava’da yaşananları anlamaya çalışmakta fakat kökleşmiş devletçi zihniyet ve kültüre sahip olanlar, Suriye parçalanıp ayrı devletler doğuyormuş gibi paranoyalarla telaşa kapılmaktadırlar. Oysa Rojava halk iradesi, mevcut Suriye rejimine değil demokratik bir Suriye’ye gönüllü katılımı esas almış olup ülkenin parçalanmasını değil demokratik birliğini esas almıştır. Bunun için özellikle Türk Hükümetinin iddiaları havada kalmakta, Rojava gerçekliğini doğru yansıtmamaktadır. Belki de bu sistemi bilmeme veya Türkiye’de saplantı haline getirdikleri Kürdü bölücü görme fobisinden kaynaklı olarak Rojava’da gelişen sürecin Türkiye demokrasisine de örnek olabileceğini ve 200 yıllık çelişkilerinden kurtarabileceğini görmemektedirler. Türkiye’nin gerçek çıkarları Rojava devrimini boğmaya çalışmak yerine Kürt halkıyla ittifak geliştirmeyi gerektirmektedir. Türkiye El-Kaide veya faşizan bir rejimle komşu olmayı yeğleyecek kadar akıl körü olmamışsa demokratik komşuluk seçeneğini stratejik düzeyde masaya yatırmak zorundadır.

Bu özellikleriyle Rojava’yı Güney Kürdistan’a benzetmek de yerinde bir yaklaşım değildir. Güney Kürdistan’da şu anda hâkim olan sistem devletçi sistemden farklı değildir. Rojava’da ise tamamen halk iradesine dayalı olan demokratik sistem inşa edilmekte olup demokratik Suriye birliği hedeflenmektedir.

Demokratik Suriye hedefi olmadan Rojava’nın tek başına özgür yaşam olanağını sürdürmesi sadece dengelerin oluşturacağı fırsatlara bağlı hale gelir ki Rojava halkı bu bilinçle hem kendi özgür sistemini inşa etmekte hem de demokratik Suriye’yi hedeflemektedir. Kaldı ki Ortadoğu’da hiçbir sorun diğerinden bağımsız ele alınamaz, hiçbir halk diğer halklardan bağımsız olarak kurtuluşunu tam güvenceye alamaz. Günümüzde ne çatışmalar ne de çözümler bir ülkeyle sınırlı kalmamaktadır. Suriye üzerinde yaşanan savaş bunu daha açık ortaya çıkarmıştır. Fakat Rojava halkı kendi özgür ve demokratik sistemini kurmadan Suriye genelini etkilemek bir yana en vahşi saldırılar altında ve siyasal dengeler karşısında yüz yıllık sömürge konumundan çıkamayacağının derin bilincindedir. Bu nedenle hem Rojava’nın hem de tüm Suriye’nin kaderi demokratik dönüşüme ve bu temelde toplumsal inşaya bağlı hale gelmiştir.

Rojava’da yaşanan savaş halkı büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya getirmiş olsa da toplumsal yaşam kültürü ve örgütlenme sayesinde bunun da üstesinden gelinebileceği inancı vardır. Fakat sadece geçici tedbirler değil kalıcı sistemsel, kurumsal çalışmaların örgütlenmesi için de çeşitli düzeylerde çalışmalar başlatılmış durumdadır. İlk süreçlerde çok öne çıkan “her şeye güvenlik eksenli yaklaşmak” tarzındaki darlıklar aşılmış,  daha bütünlüklü bir sistem çalışmasıyla demokrasinin çözümleyici gücü açığa çıkarılmıştır.

Ekolojik-Ekonomik Yaşam

Siyasal hedefler ve demokratik yönetim açısından gerekli deneyim vebirikime sahip olan Rojava halk devriminin ekonomik yapısı da eş zamanlı olarak örgütlenmeye çalışılmaktadır. Dayatılan savaş ve dışa açılan kapılarda Türkiye ve Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yarattığı engeller yüzünden, ekonomide kendine yetecek zenginliklere sahip olan Rojava boğulmak istenmektedir. Buna rağmen Rojava halkı büyük bir özveri ve fedakârlıkla ekonomik yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Fakat koşullar ne olursa olsun kapitalizmin tuzaklarına düşmemek için ekoloji-ekonomi-meclis üçlü sacayağına dayanarak bu krizden çıkış sağlanabilir.

Rojava’da 20 yıllık deneyime sahip olan ekoloji hareketleri ve çeşitli örgütlenmeleri bulunmaktadır. Demokratik devrim koşulları ekoloji hareketine alan açtığı gibi devrimin demokratik karakterini güvenceye alacak olan da ekoloji hareketinin başarısıdır. İmardan sağlığa, gıda üretiminden tekniğe, su, toprak, petrol ve diğer kaynakların kullanımından doğanın korunmasına, eğitimden doğal ve komünal yaşam kültürünün geliştirilmesine kadar her alanda fark yaratmak ve sisteme kavuşturmak ancak ekolojik bilinçle mümkündür. Bunun için yerel yönetimler, ekonomi ve ekoloji birlikte düşünülmek ve birlikte örgütlenmek zorundadır. Rojava halkı bu anlayışı esas almıştır ki savaş koşullarına rağmen yerel yönetimler ve ekoloji konferanslarını gündemleştirmeleri dünya devrim deneyimlerinde eşine az rastlanan bir olaydır.

Ekoloji ve ekonomi arasındaki kopmaz bağlar Rojava’da yerel yönetim olgusunu da kapsamına alarak adeta üç kurtarıcı melek rolünü oynayabilir. Fakat devletçi gelenekten devralınan kimi uygulamaların, olduğu gibi sürdürülmek istenmesi model dışı, hatta modeli zehirleyecek riskler taşımaktadır. Bunların başında da Sovyetler Birliği’nde devlete ait olan solhozları çağrıştıran üretim birimleri ve çeşitli şirketler gelmektedir. Solhoz tarzı, devlet kapitalizmini doğurmaktan başka sonuç vermezken şirketleşmek ise kapitalizme yenik düşmek olur. Doğru olanı, toplumun ortak katılımına, emeğine ve paylaşımına dayalı olan ekonomi kurumlaşmalarının geliştirilmesidir.

Kürdistan’da toplumun ortaklığına dayalı olan ekonomi anlayışının geçmişi binlerce yıla dayanmaktadır. Pigari, hevkari, col, zıbare, novane, şırigahi, paluteyi gibi adlandırmaların tümü ortak üretim yöntemlerini ifade etmiştir. Üstelik bunlar hiçbir şekilde devletle bağlantılı olmamış, merkezi yapı ve bürokrasiyi tanımamış, toplumun iç dinamikleriyle geliştirilmiş; doğayla uyumlu olduğu gibi, çalışma biçimleri ve süreleri de toplumsal ilişkileri koruyacak bir sistem karakterinde yaşanmıştır.

Fakat zamanla baskı koşullarında kendini yenilemesine fırsat verilmemiş, kırsal bölgelerle sınırlı kalan uygulamalar bile aşınmaya uğramıştır. Öte yandan üst sınıfların kendi çıkarlarını dayatması ve güç ilişkileri nedeniyle, komünal ekonominin yanında sınıflı üretim güçleri de varlık gösterebilmiştir.

Bugün itibariyle toplum, elinden alınan ekonomiyi yeniden kazanma fırsatını yakalamıştır. Fakat kurumsal bir yapılanmaya kavuşturmadan ekonomi gibi tüm yaşamı ilgilendiren bir faaliyetin üstesinden gelmek mümkün değildir. Bu kurumlaşmada teorik ve pratik örgütlenmeler birlikte ele alınabilir. Bunun için meclislerin önünde duran temel görev akademi, komün, kooperatif oluşumlarına öncülük etmektir.

Rojava’nın verimli toprakları ortak üretim mantığıyla işlendiğinde tüm ekonomik yaşama yetecek bir zenginliği açığa çıkarmaya yetmektedir. Savaş koşullarının zorlukları aşıldıkça ortak üretimdeki verim kendisini kanıtlayacaktır. “Tekrar toprağa, ormanlaştırmaya, kısacası ekolojik yaşama dönüş sadece işsizliği ortadan kaldırmaz; kanserojen kent toplumundan da kurtarır. Böylelikle kenti de kurtarır.”

Köy, köy-kent ve kent birlikleri temelinde özgün ekonomik örgütlenmelerin geliştirilmesi de Rojava koşullarına uygun görünmektedir. Günümüz dünyasında dar ve kapalı bir ekonomi anlayışı olamayacağına göre coğrafik veya ürün temelli birlikler kadar su ve enerji temelli uluslar arası birliklerin de geliştirilmesi hedeflenmek durumundadır. Yine ekonomi birlikleri nasıl ki yerel ve bölgesel temelde örgütlenmeyi esas alıyorsa planlamasının da merkeziyetçi bir mantıkla değil yerelde yapılması ilkesel tutarlılık gereğidir. Köyün ve köyler arası ekonominin planlama ve karar gücü bizzat köy ahalisi olmak zorundadır. Kentin ekonomi politikalarının kent meclisinde, bölgenin ise bölge meclisinde kararlaştırılması ve tümünün ortak bir koordinasyona kavuşturulması yerel anlayışı esas alan demokratik uluslaşmanın ve ekonomik özerkliğin başarısını sağlayacaktır.

 

Yararlanılan Kaynaklar

-Yerel Yönetimler (Anadolu Üniversitesi)
-Toprak, su, petrol (Ahmet Pelda)
-Kürt sorunu ve demokratik ulus çözümü (Abdullah Öcalan)
-Birlik dergisi, sayı 11 (GABB)

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.