Düşünce ve Kuram Dergisi

Varlık Nedeni Olarak Birlik

Fermani Çetin

Birlik üzerine çok söz söylenmiş, çok söz söylenmekte ve görünen odur ki daha çok söz söylenecek. Elbette söz önemlidir ve gereklidir. Ancak, Kürt ulusal birliğinin sağlanması için yapılması gerekenlerin daha fazla geciktirilmeden yapılması çok daha önemlidir. Zaten bu adımın atılmasında çok geç kalınmıştır. Daha fazla geciktirmek ise zamanın ruhuna aykırıdır. Çünkü sözkonusu olan ontolojik bir meseledir. Bu hayati meseleyi zamanın ruhundan ve öz bağlamından kopartıp; kişi, aile, aşiret, örgüt, parti veya parça bağlamında zaman ölçümüne indirgemek; zamanın gerisine değmek olur. Böyle bir diyalektik aykırılık bugünkü gelişmeleri 20.Yüzyıl gözünden okumak olur. Bu yüzyıl geride kalmışlığın bir ifadesidir. Diğer gelişme birinci Lozan’ın manyetik alanında donup kalmaktır. Bu düzeyle 21. Yüzyılın gelişmelerine ayak uydurulamaz. Dahası gelecek yüzyılı kaybetmek olur. Oysa Kürt halkı, 21. Yüzyılda özvarlığıyla, insanlık ailesi içinde hak ettiği onurlu yeri almak istiyor. Her özgür halk gibi; diline, kültürüne, kimliğine, tarihine, siyasi-idari özyönetimsel kurumlarına sahip olmak istiyor. Bu kolektif hakların birlikte garanti altına alınabileceğinin bilincindedir. Zaten tarih boyunca birlik özlemini hep diri tutmuştur. Aynı şekilde bu özlemini somut bir talebe dönüştürmüş, bu uğurda büyük bedeller ödemiştir.

 

Dünyanın Kürtlere Olan Bakışı Değişti

Halk cephesinde, birlik büyük oranda sağlanmıştır. Temel ulusal meselelerde, artık dünyadaki bütün Kürtlerin yürekleri aynı heyecanla atmaktadır. Bu en bariz şekliyle, IŞİD’in Kobane’ye saldırısı döneminde açığa çıktı. Kobane’ye yapılan saldırının bütün Kürtlere yapıldığının idrakıyla sesini yükseltti. Bu kalkış, bu haykırış ve sahiplenme, tam anlamıyla ulusal birlik ruhunun sağlanmasıdır. Bu sahiplenme, dünya halklarının da dikkatini çekti. Dünya halkları, Kürtleri daha fazla tanıdı. Kürtlerle dayanışma içine girdi ve sahiplendi. Bir nevi dünya Kürtleri kabul etti. Aynı şekilde kendi devletleri üzerinde etkide bulundular. Bu etkilemle, kimi Batı devletleri Kürt karşıtı pozisyonunu gözden geçirmek zorunda kaldı. Elbette bunu sağlayan, Kürtlerin verdiği insanlık mücadelesidir. Dahası bu çetenin alt edilmesiyle, bütün insanlık rahat bir nefes aldı. Haliyle Kürtlerin tarihte ilk kez bu düzeyde sahiplenilmesi öylesine gelişen bir durum değildir. Sonuçta, dünyanın Kürtlere olan bakışı değişti. Dünya, Kürtleri tanımaya hazırlandı. Bu yeni bir durumdur. “1 Kasım Dünya Kobane Günü” bunun somut bir ifadesi olarak görülebilir. Dolayısıyla, eskiden olduğu gibi, “Kürtlerin dostu yoktur” şeklindeki tanımlamalara sığınmak veya bir mağduriyet dillendirmek doğru değildir. Aynı şekilde, “falan devlet veya falan güç, Kürtlerin kendi birliğini sağlamasına izin vermez” mealindeki belirlemeler de zamanın ruhuna, mevcut toplumsal diyalektiğe aykırı saptamalardır. Elbette engellemeye çalışanlar var ve olacaklar. Ama belirleyici aktör, Kürt temsilcilerinin kendisi olacaktır. Kaldı ki kendilerini Kürt halkının temsilcisi gören oluşumlar, ulusal talepler etrafında ilkeli bir birlik yaratma olanaklarına her zamankinden daha fazla sahiptirler. Bunun başarılması durumunda, devletli dünya sistemi bile Kürtleri aktör bir halk olarak tanımaya hazır hale getirebilir. Kaldı ki mevcut konjonktürde nüfusu elli milyonu aşan taze, dinamik ve politik bir halkın dostluğunu kazanma söz konusudur. Bu dostluk, kimseye bir şey kaybettirmeyeceği gibi, dünya barışına ve demokratik değerlerin geliştirilmesine önemli katkılar sunacak. Aslında artık şunu çekinmeden söylemek lazım. Halihazırda dünya Kürt’ü kabul ediyor. Ama Kürt örgütleri, partileri belli oranda bu gelişmenin gerisinde seyrediyorlar. Parçalı ve dağınık bir görüntü sergiliyorlar. Dahası birbirini takmayan, ulusal talepler bağlamında birbirini kabul etmeyen örgütleri, partileri dünya ne diye kabul etsin! Kaldı ki böyle bir beklenti gerçekçi olmaz. Aynı şekilde, bu paradoks dünya halklarının Kürt halkını tanıyıp kabul edilmesiyle çelişmez. Bu parçalılığın tarihsel güncel birçok nedeni var. İdeolojik, siyasal, ekonomik nedenler ile dört parçaya bölünmekten kaynaklı yabancılaşma başta gelenleridir. Bunlar ulusal birlik önündeki temel engellerdir, aynı zamanda.

Bu handikap, parça eksenli aile, aşiret, dar milliyetçi ve pragmatist politikaların izlenmesinin besler. Bu anlayış temsilcileri için esas olan şudur: “Küçük olsun, benim olsun.” Üstelik ulusal birlikten yana olduklarını dillendirmekten geri durmuyorlar. Ama iş ulusal birliği bağlamaya geldiğinde, değişik gerekçeler ileri sürerek, üzerlerine düşeni yapmıyorlar. Oysa ortaya çıkan tarihi fırsat ve vicdani sorumluluk, bu konumlarını aşmayı gerektirir.

Evet, yaşanan değişim önümüzdeki yüzyılı belirleyecek. Doğru, Kürt de eski Kürt değil. Halk olarak tabanda birliğini sağlamış ama, yaşadığı değişimi ve sağladığı gelişmeyi, kalıcı bir statüyle taçlandırmayı engelleyen ayak bağlarından da kurtulması gerekir artık. Tabi dünyada eski dünya değildir. Gözle görülür bir değişim alt/üst oluş yaşanmaktadır.

Devletli dünya sistemi ise içinde bulunduğu krizi, 3. Dünya Savaşıyla aşmaya çalışmaktadır. Irak, Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de olduğu gibi, yeni paylaşım savaşları verilmekte. Enerji kaynaklarına ve stratejik ulaşım yollarına odaklanılmakta, küresel bazdaki güç rekabetleri daha çok Ortadoğu’da yoğunlaşmaktadır. Asya-Pasifik’te ki rekabet ise özünde ticari ve ekonomiktir. Ağırlık merkezi ABD’nin Çin’i sınırlandırması ile ilgilidir. Bundan ötürü Ortadoğu değişim ve rekabetin merkezi olmaya devam edecek. Mevcut sıcak veriler ile analizsel öngörüler buna işaret ediyor. Halihazırda ise ne 20. Yüzyıl kurulu paradigması, ne de 20. Yüzyılda çizilen haritalar, tam olarak yerli yerinde duruyorlar. 20.Yüzyılda kurulan sistemde birçok değişim yaşandı ve bölge yeniden dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Eski birçok ittifak farklı cenahlarda yer alırken; eskiden rakip kamplarda yer alan birçok devlet/güç ise birlikte hareket etmekte. Yine kimi konularda ortaklaşan, kimi konulardaysa çatışan güçlerin sayısı da az değil. Yine yeni güç odakları türemiş durumda. Özetin özetiyle söylenecek olursa; artık ne soğuk savaş dönemindeki gibi iki kutuplu bir dünya, ne de tek merkezli bir dünya gücü söz konusudur. Özellikle küresel büyük devletler, karmaşık ve çok denklemli bir siyaset izlemektedirler. Bir yandan kendileri doğrudan işin içine girerken; bir yandan ise vesayet savaşları yoluyla farklı güç odaklarını devreye koymaktadırlar. Yine bölge devletlerini kendi amaçları doğrultusunda öne çıkarmakta veya geriye itmektedirler. Eskiden kendilerinin bizzat yaptığı birçok işi (savaş başta olmak üzere) bölge devletlerini birbirleriyle rekabete koyarak yapmak istemektedirler. Aslında yaptırıyorlar. Suudi Arabistan ile İran arasındaki temel çelişkileri, Sunni-Şia mezheplerine dayalı güç olma rekabetlerini derinleştirmeleri ve bu doğrultuda adım atmaları bunun örneklerinden biridir. Bu yolla hem bölge devletlerini zayıflatıp kendilerine bağımlı hale getiriyorlar, hem de eski statüyü bir yönüyle (Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerinde olduğu gibi) korumak istiyorlar. Bu tehditi tehlike olarak canlı ve sıcak tuttukları; çelişkiler ekseninde geliştirilen politikalar hem belirsizliğe, hem de mevcut çözümsüzlüğün uzamasına neden olmaktadır. Diğer deyişle Ortadoğu bağrında ciddi felaketler taşıyan bir süreçten geçiyor. Bu ise öngörülü olmayı ve erken tedbir almayı gerektirir.

En genel anlamıyla böyle bir tablo mevcuttur. Bu tablonun bütün bileşenleriyle görülmesi, analiz edilmesi ve gerekli sonuçların çıkarılması önemlidir. Evet, dünya ve bölge bir değişim geçirmektedir. Bu değişimin bir sonucu olarak Lozan Antlaşma yerinde durmuyor. Irak ve Suriye’de olduğu gibi, sadece coğrafya değil, egemenlik de parsellenmiş durumdadır. Afrika ülkesi Libya’da bu örneklerden biridir. Peki bu değişim, sınırların yeniden çizilmesini beraberinde getirebilir mi? Kaldı ki fiziki durum bir şekilde sonuca bağlanmak zorunda kalınacak. Dahası yeni bir yüzyıl kurulacak. Önümüzdeki yüzyılın gidişatı şimdiden belirlenecek.

 

Mevcut Kazanımlar Birlikle Kalıcı Bir Statüye Kavuşturulabilir

Kürtler, 20. Yüzyılda statüsüz bırakıldı. Bu, yüzyıl devam etti. Ama Kürtler, kendisi için kurulan bu ölümcül kapanı hiçbir zaman kabul etmedi. Bunun değiştirilmesi için mücadele etti. Aslında bunun dışında bir yol bırakılmadı kendisine. Üstelik en insani haklarını edinme uğruna bu mücadele veriliyor. Halihazırda ortaya çıkarılan kazanımlar bu mücadelenin bir sonucudur. Fakat bu kazanımlar kalıcı bir statü güvencesine bağlanmış değil. Öte yandan yüzyıl sonra resmi statü edinme ve mevcut statünün kalıcılaşması koşulları doğmuştur. Bu tarihi fırsatın kaçırılması, önümüzdeki yüzyılın kaybedilmesiyle eş değerdedir. Tabii bunun vebali büyüktür. Haliyle bu tarihi fırsatı yeniden ve güncel koşullar gözetilerek ele alınması elzemdir. Kürt öncü güçleri, bütün tarihsel, güncel birikimlerini ulusal birlik sağlama ve statü edinmenin hizmetine koymalıdır. Bu iki temel hedef dışındaki bütün çelişkiler ve anlaşmazlıklar öne çıkarılmamalıdır, hatta dondurulmalıdır. Elbette bütün bunların konuşulmasının, netleştirilmesinin ve karara bağlanmasının yeri üst bir ulusal kurumdur. Hiçbir ön koşul öne sürmeden bu noktaya gelinmesi ise Kürt halkının en çok arzuladığı şeydir. Geçmişteki deneyimlerden de yararlanılarak ulusal kongrenin toplanmasıdır. Siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine, kanaat önderlerinden aydınlara, yazarlardan inanç temsilcilerine kadar mümkün olan en geniş katılım sağlanabilmelidir. Eğer bunun iradesi gösterilebilinirse, hiçbir dış güç-devlet bunu engelleyemez. Kaldı ki varsa böyle bir intiba algı giderilmelidir. Zaten engel olan iç-dış güçlerin engel olmaktan çıkarılması ortak irade ile mümkündür.

Elbette bunun için yapılacak temel şey, 21. Yüzyılda açığa çıkan olanakları ve edinilmiş kazanımları günümüzdeki gereksinimlere cevap olacak şekilde bütünleştirebilmektir. Aynı şekilde yeni süreç; yeni bir diyalog dili, yeni bir hareket tarzı ve yeni bir iç ittifak ruhu gerektirir. Bır araya gelmeye engel olan negatif dil, kutuplaştırıcı eleştiri ve birbirini suçlama birlik çalışmaları sürecine uymaz. Zaten bunlar yeterince yapılmış ve bunun tekrarı kısır döngü yaratır. Oysa yeni sürecin ahlaki-politik ruhu da dayanışmayı ve birikimlerin paylaşılmasını öne çıkarmayı gerektirir. Evet, ısrarla ve tekrar tekrar şu söylenebilmelidir; mevcut kazanımlar ve güç potansiyelleri birlik yaratma ve kalıcı statü edinmenin hizmetine konulabilmelidir.

Kaldı ki mevcut parçalı duruşla edinilmiş kazanımlar bile kalıcılaştırılamaz. Şengal, Kobane, Büyük Başur’daki referandum sonrası süreç ile Afrin örneklerinde net bir şekilde görüldü bunlar. Ortak hareket etmeye en çok bu süreçlerde ihtiyaç duyuldu ve dillendirildi. Yine bu yakıcı ve öğretici süreçlerde en çok birlikten yoksun olmanın acısı hissedildi.

Herkeste şu kanı ve inanç geliştirilmelidir: Kürt halkının temsilcileri isterse, birlik yaratırlar. Hiçbir güç onları bu hedefe varmaktan alıkoyamaz. Kürt halkının temsilcileri ise Kürt ve dünya kamuoyuna bunun kararlılığını ve alınmış sonucunu gösterebilmelidir. Çünkü söz konusu edilen salt bir hayalın tezahürü veya geleceğe dair bir ütopya tasarımı değildir. Somut bir müjde olarak gerçekleşmeyi ve açıklamayı bekleyen varoluşsal bir taleptir. Dahası bunun güncel bir birikimi ve tarihi mirası mevcuttur. Söz gelimi; Med Lideri Keyaksar, küçük çıkarlar uğruna birbirleriyle çatışan ve birlikten yoksun Med kavimlerini bir amaç etrafında birleştirerek, Kürdistan tarihinin ilk büyük ulusal birliğini (çağdaş anlamıyla) sağlamış. Bu birlik sayesinde köleci Asur İmparatorluğu’nun egemenliğine son verir ve bütün Ön Asya halklarını özgürleştirir. Bu birliğin ruhu, ilham kaynağı ise Zerdüşti zihniyettir. Öcalan,bu büyük birlik için şu tarihi tespiti yapar: “Bir araya gelmeleri çok zor olan kabileleri ortak dini ve ahlaki inanç temelinde bir araya getirmesi, başarması tarihin yeterince üzerinde durmadığı bir devrimdir.” Görüldüğü gibi Kürtler, birlik sağlamada, sırtını yaslayacak tarihi mirastan da yoksun değildir. Üstelik sağlanması çok zor olan devrim niteliğinde büyük birlik gerçekleştirilmiştir. Güncel anlamda ise Öcalan’ın perspektifindeki yol göstericilik ve sözlerindeki diri ruh, en kıymetli miras olarak görülüp yararlanılmalı. Bu konudaki büyük çabası ve içtenliği biliniyor. Geçmişte ulusal birlik için gerçekleştirilen toplanmaları onun bu ısrarlı çabalarının bir sonucudur. Belli bir deneyim ve umut da yarattı. Fakat iç-dış engellemelerden ötürü, yarıda kesildi ve amacına ulaşmadı. Ancak, üzerinde daha uzun bir zaman geçmeyen bu buluşmayı yeniden canlandırma ve birliğin sağlanmasıyla taçlandırmak ise öz varlığın sürdürülmesine vesile olacaktır. Denklem bu denli net ve hayatidir.

Bu, bölge ve dünya halklarının da yararına olacaktır. Kürtlerin insani haklarına kavuşması, bölge ve dünya barışıyla demokrasinin gelişmesine hizmet edecektir. Dolayısıyla birlik ve hak edinme, ne karşısında mücadele edilen devletleri yıkmayı, bölmeyi ne de herhangi yayılmacı bir emeli içerir. Haliyle Kürtlerin kendi öz haklarına kavuşması hem mevcut çatışmalı sürecin son bulmasına, hem de Kürtleri egemenliğinde bulunduran devletlerin demokratik bir yapıya evrilme zeminlerinin güçlenmesine vesile olacak. Çünkü bu devletler, Kürtlerin hiçbir temel hak elde etmemesi için kendilerini demokrasiye kapatmışlar ve güvenlikçi politikalarla kendilerini daralttıkça daraltıyorlar. Aslında modern görünümlü birer köleci devlet olarak donup kalmışlar. Haliyle demokratik ve özgürlükçü bir yapıdan yoksundurlar. Kendilerini demokratik, cumhuriyetçi gibi sıfatlarla lanse etmeleri de onların bu hakikatini değiştirmiyor. Ekonomiden siyasete, yaşam standartlarından eğitime dek, zayıf ve geri bir yapıda seyrediyorlar. Dünya başarı sıralamasının en altında yer alıyorlar. Yine ekonomi başta olmak üzere birçok konuda büyük küresel devletlere bağımlıdırlar. Kürtlerin bastırılmasına destek sağlamak için bu devletlere vermedikleri taviz yoktur. Bu ise dış bağımlılık ile iç çürümüşlüğü derinleştirmektedir. Kürt sorunun çözümsüz bırakılmasının faturası bu denli ağırdır. Kaldı ki etnik öz varlıkları, kendi yokluğu olarak gören zihniyet günümüzde aşıldığı gibi, başarı kazanma şansı da yoktur. Haliyle insanı ve akli çözüm yolu, bölge halklarının barış içinde eşit ve özgür yaşamasından geçer. Aynı şekilde bölge halklarının birliği.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.