Düşünce ve Kuram Dergisi

Yeni Anayasanın Oluşturulması

Demokratik Modernite

Söyleşi: Sırrı Süreyya Önder

 

Demokratik Modernite: Türkiye de, yeni anayasa tartışmaları gündemde Yeni bir anayasanın oluşum sürecini değerlendirebilir misiniz?

Sırrı Süreyya Önder: Yeni bir anayasa dendiğinde bunun yeni bir “toplum sözleşmesi” mi yoksa iktidarın toplum üzerindeki gözetim ve tasarruflarını maksimize etmek için ortaya koyduğu yeni bir stratejiyi mi kastettiğimizi sorarak başlamalı.

Türkiye tarihine bakın; anayasaların her biri temsili demokrasinin “el verdiği” standartlara dahi yanaşamayacak bir biçimde yapılmış. Toplumsal bir sözleşmeden söz etmek zor, keza toplumlardan söz etmek neredeyse imkânsız. Yukarıdan yönetimin yukarıdan hukuku söz konusu.

Halka oylamayla anayasa sormak ve halkın kendi anayasasını yapış sürecini yine benzer antidemokratik yaklaşımlarla engellemek, meclisteki sayısal çoğunlukla bir şeyleri dikte etmek yeni anayasanın nasıl oluşturulamayacağının güzel örnekleri.

Bizim içinde bulunduğumuz komisyonların her biri aslında halk iradesine karşı meclisten de çok sorumluluk sahibi olan komisyonlardır; peki ya bunların kaçı yurttaş iradesine dayalı karar vermektedir? Bu bağlamda  anayasanın oluşum sürecini değerlendirirken asli aktörlerin katılımını göz önünde bulundurmak zorundayız.

 

D.M:   Türkiye, 1980’nin anayasasıyla yönetilmekte. Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük sorunlarının ve toplumsal çatışmaların kaynağı olan bu anayasa karşısında, yeni anayasanın argümanları ve parametreleri neler olmalıdır?

S.S.Önder: 1980’in anayasası hukuki olarak bir balyoz anayasasıdır. Toplumun kapitalizme içkin olmayan tüm dinamiklerine en sert şekilde vuran bu anayasa niteliği taşımayan kurallar bütününe karşı oluşturulacak hassasiyet toplumsal bir “yeni” etrafında buluşmak olmalı.

Bu “yeniliğin” ne olduğunu iyi düşünmeliyiz. Ekolojist, toplumsal cinsiyet ayrımcılığını yenen, sermayenin kulu kölesi olmayan bir anayasa yapmak, ücretsiz eğitim sağlık gibi hakları yücelterek vakıfların ve holdinglerin eline geçen kültür, sağlık ve eğitim endüstrilerini yeniden halka kazandıran bir sistem oluşturmak olmalı amaç.

Anadilde savunma gibi taleplere değinmekten ve bunların hala talep olarak kalmasından utanç duyuyorum, en demokratik hakkı bile bize reva görmeyenler için yeni anayasanın “halkı dilinde ve taleplerinde özgür bırakan” toplum içi şiddet dinamikleri yerine burjuvazinin yıkılışını besleyen bir anayasa olması gerektiğini düşünüyorum.

 

D.M:  Toplumun farklı kesimleri, bir takım sivil toplum örgütleri tarafından anayasa çalışmaları yapılmaktadır. Hâlihazırda mecliste yürüyen aslında bir türlü yürüyemeyen anayasa çalışmaları ile alternatif çalışmalar ortak bir paydada buluşabilir mi?

S.S.Önder:Her biri farklı çıkar grupları tarafından yürütülen bu çalışmalar elbette ziyadesiyle olumlu sonuçlar verir; ancak bana kalırsa anayasayı sokağa çıkanların “üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğleyen” devrimci iradelerinin yapmasında büyük fayda var. Amed’de akşamları sokakları devralan o mücadeleci ruhun ortaya koyacağı anayasal talepler, Bursa’da fabrika işgal eden işçilerin ortaya koyacağı talepler gibi talepler tüm STK’lerin taleplerinden daha acil ve sahici olabilir; tüm partilerden olduğu üzere.

 

D.M: Anayasa yapım sürecini yürüten meclis anayasa komisyonunun, toplum taleplerini içerecek özgürlükçü ve demokratik bir anayasa geliştirme amacı ve nitelikleri var mıdır?

S.S.Önder: Çok kültürcülük gibi bir politikadan uzak durulmalı, öyle ki çok kültürcülük politikaları kolektif haklardan uzak duran, çoğunlukla ırkçılığı gizli biçimde besleyen politikalardır. Bunların yerine, gruplara toplumdaki farklı kolektif ve bireysel haklarını aynı anda sunan ve bu grupların “grup olma” haklarını ellerinden almayan, dili “özel” değil “özerk” bir yapıda ele alan ve hiçbir hakkı devletleştirmeyen bir anayasa olmalı.

 

D.M:  Kürtler, azınlıklar, kadınlar, LGBT, muhalif güçler ve kısacası sistemin ötekileştirdiği kesimler bu anayasa da kendilerini bulabilecek mi?

S.S.Önder:“Sistemin ötekileştirdikleri” kavramını açık bir biçimde “ezilenler” olarak dile getirmekte fayda görüyorum. Çünkü ayrımcılık mekanizmaları ne yazık ki “ezilenler” arasında da işliyor. Bugün örneğin bir LGBT derneğinin bir sendikayla yahut siyasi partiyle birlikte çalışırken hala sorunlar yaşaması bunun en güzel örneği. Toplumsal gerçeğimizden uzaklaşıp ideal imajımıza “bizimmiş” ve “varmış” gibi yapmak bize bir şey kazandırmaz. Öncelikle bu “ötekileştirilen” kitlelerin toplumdaki algılanmasını değiştirmek için kitleleri “anayasal bir eşitlik” güvencesi ile sarmalamak gerekecek. Anayasada yer bulmak için bu kitlelerin anayasanın katılımına aktif katılımı şart. AKP’nin MHP’nin ve CHP’nin olduğu yerde sizin “öteki” olarak adlandırdığınız tüm bu grupların temsil edildiğini mi düşünüyorsunuz? Bu grupların doğrudan katılımları şart.

 

D.M:Bu yeni anayasanın cinsiyetçilikten arındırabileceğine inanıyor musunuz?

S.S.Önder: Cinsiyetçilik kapitalizme içkin biçimde ilerleyen ve tüm hanelerde, sokakta mikro iktidar biçimlerince yeniden üretilen bir durum. Anayasa bir toplumu değiştirmez, değişen bir toplum yeni bir anayasa yaratır. Anayasalara hukuki olanın dışında bir sosyal tasarım misyonu yüklemek fazlasıyla liberal ve afakî bir tavır. Toplumun değişimi arzulamadığı bir noktadabu hakları tanımak tek başına bir şey ifade etmez. Elbette hak ve özgürlüklerin tanınması için mücadele son güçle devam etmeli; ama asıl mücadele sokakta sürmeli.

 

D.M: Demokrasi güçleri açısından anayasa komisyonu istenilen düzeyde özgürlükçü bir anayasayı oluşturmaya muktedir mi? Bu komisyon tahayyülündeki anayasa toplumun isteklerini Karşılayabilecek nitelikte midir?

S.S.Önder: Hiçbir komisyon, hele ki böyle sınırlı bir seçim sistemi sonucunda, böyle bir iktidar sürecinde oluşturulduğu göz önüne alındığında hiçkimsenin taleplerini tam olarak temsil edemez. Demokrasi güçlerinin toplumsal baskıyı arttırması dışında bir şansımız yok. Komisyonlarda nasıl bir dünya istediğimizi anlatma fırsatı buluyoruz, muktedir ise bize “nasıl bir dünya reva gördüğünü” anlatıyor.

 

D.M:Anayasanın değiştirilemez denilen maddeleri değiştirilmeden yeni bir anayasa nasıl bir anlam taşır? Başka bir deyişle Türklüğü kutsayan bir anayasa ile bir arada yaşamak bu kadar kırılmadan sonra uygulanabilir mi?

S.S.Önder: Anayasanın “değiştirilemez maddeleri” ancak şu anlama gelebilir. Toplum dışı unsurların çizdiği çerçevede bu oyunu oynayacaksınız, yeni olan her şey yasaktır. Türk olmayan, sermayeye hizmet etmeyen, ayrımcılığa hizmet etmeyen her şey yasaktır. Yeni bir anayasanın anlamı eskiye dair her şeyi silip yeniyi tanımlamak olmalı.

 

D.M:Siyasi partilerin anayasa konusundaki çalışmalarını yeterli ve samimi buluyor musunuz?

S.S.Önder: Sanıyorum bu soruyu cevaplamaya bile gerek yok. Toplumdaki 12 Eylül anayasasının değişimine dair talebi göğüslerinde yumuşatmak için orada olan üç partiden bahsediyoruz, o kadar.

 

D.M:Son olarak yeni bir toplumsal sözleşmeye gereksinim duyulan böylesi bir ortamda yeni anayasa ile bunu sağlamak mümkün olacak mı?

S.S.Önder: Sanıyorum bu sorunun cevabını diğer sorularda verdim. Toplum dinamiklerini sadece toplumun kendisi yaratabilir. Toplumda seçimlerle oluşturulmaya çalışılan bu temsilci temsil edilen ikileminde anayasa yapmak bile yeterince problemli. Mevcut halde ortaya çıkacak bir anayasanın niteliği hakkında olumlu konuşmak bu yüzden fazlasıyla zor.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.